Bidatler, şer açısından tek bir derecede değildir.
Birinci soru, (3227) no'lu fetvadan:
Soru 1: Bidat sahibinin, ölüyü defnetmeden önce ve sonra Kur'an okuması ve cenazede hazır bulunan kimselere yemek vermek için kurban kesmesinin hükmü nedir?. Aynı şekilde
Kadiriler'in
: "Ahmed'in hürmetine maksadımızı kolaylaştır" sözü gibi tevessül yapmaları, zikir halkaları ve benzeri yerlere buhurdanlıklar koymaları, cenazeyi "La ilahe illallah" diyerek hazırlamaları ve kabre götürdükten sonra da ölüye telkin okumalarının hükmü nedir?. Bazı âlimler, bu kimselerin Hz. Peygamberin bidatten sakındıran hadislerine muhalefet ettikleri için kafir olduklarını, diğer bazıları da bu kimselerin günahkar müslüman olduklarını söylemektedirler.
Cevap 1: Bidatler, oluşturdukları kötülük açısından aynı derecede değildirler. Bir kısmı küfür, diğer bir kısmı da küfür olmayıp sadece günahtır. Ölüyü defnetmeden önce veya sonra Kur'an okumak, cenazede hazır bulanan kimselere yemek yapmak için kurban kesmek, cenazeyi "La ilahe illallah" diyerek kaldırmak, kabrin bulunduğu yerde telkin okumak ve cemâ'at şeklinde zikir halkaları oluşturup içeriye buhurdanlıklar yerleştirmek insanların sonradan çıkardıkları şeylerdir. Bunlar Allah resulü'nden (s.a.v.) sözlü, fiili veya takriri olarak sabit olmamıştır. Aynı durum sahabeden nakledilemdiği gibi selefi salihin imamlarından da sabit olmamıştır. Bu günahlar üzerinde ısrarcı olmak kişiyi küfre götrümemekle beraber, işlenen günahı büyük günah kapsamına sokmaktadır. Ancak, bunların bidat olduğunu bildiği halde, kendi yanından islam'a benzer bir şey uydurmayı, câhil insanları aldatıp onları doğru yoldan çevirmeyi kastederek bu günahlar üzerinde ısrarcı olursa bu kimse, Allah'ın izin vermediği bir yasayı kendi isteğiyle meşru kılması ve onun dinine muhalefet etmeyi helal görmesi sebebiyle kafir olur. Ölülere dua edip onlardan yardım dilemek örneğin,
Abdülkadir Geylani
, Ahmed et-Ticani
ve benzeri kimselere, bir fayda elde etmek veya bir zararı defetmek yahut bir sıkıntıyı yok etmek vb. şeyler için dua eden kimse Allah'a şirk koşmuş ve onu inkar etmiştir. Bu kimsenin küfür derecesi, peygamber döneminde var olan ve Hz. Peygamberin onları islama davet ettiği ve şirki üzerinde ısrarcı oldukları takdirde Allah için onlarla savaştığı cahiliye toplumu kafirleriyle eşit derecededir. Allah (c.c.) kendi zatını rububiyyet sıfatlarıyla nitelendirdikten sonra şöyle demiştir:
İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir.(13) Eğer onları (putları) çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberi olan (Allah) gibi hiç kimse haber veremez.
(Bölümün numarası 2; Page No. 461) Bazen bazı şirk unsurları, şirke yakınlaştırıcı araçlar olabilmektedir. Bazı tasavvuf erbabının: "Ahmed'in hürmetine maksadımızı kolaylaştır" demeleri ve Allah'a yakınlık maksadıyla türbelerin etrafında tavaf etmeleri gibi. Şayet kişi, Allah'a değil de veli bir insana yakınlaşma maksadıyla bunları yaparsa bu büyük şirk olur. Son olarak, salih insanların kabirlerini ziyaret etmek maksadıyla yolculuk yapanlar da bu araçlardan sayılmaktadır. Başarı Allah'tandır! Efendimiz Muhammed'e (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam olsun.