(Bölümün numarası 15; Page No. 163) Yarış
(Bölümün numarası 15; Page No. 164) Bahse girmenin hükmü
(436) no'lu fetva:
Soru: Arkadaşlardan biri ile aramızda, Allah'tan başkası adına yemin edilemeyeceği konusunda bir tartışma meydana geldi. Tartışmanın içeriği şöyledir:Ben küçüklüğümde aldığım eğitime dayanarak, Allah'tan başkası adına yemin etmenin küçük şirk olduğu görüşündeyim. Bu konu
Muhammed b. Abdü'l-Vehhab'ın kitabında
şöyle açıklanmıştır: "Küçük şirk şudur: Allah'tan başkası adına yemin etmek ve kişinin "Benim için bir Allah bir de sen varsın" ve "Allah'a ve sana sığınıyorum" vb. sözler sarfetmesidir." Arkadaş ise, Kur'ân'a yemin etmenin caiz olduğunu, çünkü onun Allah Te'âlâ'nın sıfatlarından biri olduğunu söylüyor. Bazı müçtehitlerin de bu görüşü destekleyen açıklamaları olmuştur. Saygıdeğer fetva heyetinin görüşü ile bizi aydınlatmasına ihtiyacımız var. Bizler heyetin sahih hadisleri incelediğini bilmekteyiz. Bize fetva vermenizi rica ediyoruz. Allah ecrinizi versin. Ayrıca biz bu konuda bahse girdik. O yüzden bu konuda bahse girmemizin caiz olup olmadığı konusunda da fetva istiyoruz.
(Bölümün numarası 15; Page No. 165) Cevap: Allah'tan başkası adına yemin etmek ve "Allah ve sen dilersen", " Benim için bir Allah bir de sen varsın" gibi sözler sarfetmesine gelince; yemin ettiği kişiyi ya da nesneyi Allah Te'âlâ gibi kalbiyle yüceltirse, bu büyük şirktir. Eğer bilmiyorsa ona öğretilir. Eğer bu konuda ısrar ederse, başından bunun şirk olduğunu bilen kişi gibi olur ki, her ikisi de Allah'a şirk koşmuş olurlar. "Allah ve sen dilersen" ve "Allah ve sen olmasaydın" gibi sözler de böyledir. Bu şahsın Allah'ın ortağı olduğuna ve Allah'ın ve o kişinin isteği dışında hiçbir şeyin olmayacağına inanıyorsa; ve bu konuda cahilse, ona hakikat öğretilir. Eğer böyle inanmakta ısrarcı olur, devam ederse, başından beri bunun şirk olduğunu bilen kişi gibi olur ve büyük şirke düşmüş olur. Eğer kişi sadece diliyle Allah'tan başkası adına yemin eder, ama onu yüceltmez ve kalbiyle buna inanmazsa, yine "Allah ve sen dilersen" "Allah ve sen olmasaydın" gibi sözler söylerse; aynı şekilde bilgisiz olan bir kişi ise ona öğretilir. Eğer bu konuda ısrar ederse, başından bunun şirk olduğunu bilen kişi gibi olur ki, her ikisi de Allah'a şirk koşmuş olurlar. Bu küçük şirktir. Fakat bu, Müslümanın bunu önemsememesi gerektiği anlamına gelmez. Çünkü küçük şirk, büyük şirkten sonra en büyük günahtır. İbn Mesud
(r.a.)
şöyle buyurmuştur: "Benim için, Allah adına yalan yere yemin etmem, başkası adına doğru bir şeye yemin etmemden daha sevimlidir." Yalan yere yemin etmek büyük günahlardandır. Buna rağmen
İbn Mesud
(r.a.) küçük günahı ondan daha büyük saymıştır.Meselenin sırrı şudur: Yemin etmek üzerine yemin edileni yüceltmektir. Konudaki asıl gaye budur. Kişinin "Allah ve sen dilersen" gibi sözler söylemesine gelince; "ve" bağlacı kendisinden önceki ve sonraki nesneleri eşitler. Yani Allah ve dileyen diğer kişi eşit olmuş olur. Halbuki
O'nun benzeri hiçbir şey yoktur.
(Bölümün numarası 15; Page No. 166) Kur'ân adına yemin etmek ise bu minvalde değildir. Çünkü Kur'ân Allah kelamıdır. Onun kelamı da sıfatlarından biridir. Şerî açıdan doğru olan yemin, Allah adına, onun isim ya da sıfatları üzerine edilen yemindir. Nitekim Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Her kim, yemîn edecekse, ya Allah adına yemîn etsin, ya da sussun.
Buhari
İbn Ömer
(r.a.)'den
rivayet etmiştir.
Bu mesele üzerine bahse girmeye gelince; bu üstün gelme çabasıdır. Fakat burada maslahat murad edilmiştir. İbn
Teymiye
(Allah ona rahmet eylesin) şöyle söyler: "Caiz olan üstün gelme çabası yani bahis, din konusunda ikna edilecek bir meseleye karşılık olan bahistir.
Tıpkı
Hz. Ebu Bekir'in iki yoldan birini iddia ederek bahse girmesi gibi..."
Ba'li İbn Teymiye'nin sözünden sonra tercih etme açısından şöyle söyler:
"Ben de diyorum ki: Hanif dine uygun olarak, ilimde bahse girmenin dinin cihat ve ilim ile yücelmesi için caiz olduğu ortaya çıkmıştır." Bu sözler burada sona ermiştir.Tirmizi ve diğer
Müsned eseri
sahiplerinin zikrettiği Hz. Ebu Bekir'in
bahsine gelince;
rivayet şöyledir:
İranlılar ile Bizanslılar
savaşa
girip de,
İranlılar
Bizanslıları
yenilgiye
uğratınca
bu haber Mekke halkına ulaştı.
Bu dönem, İslam Dini'nin ilk indiği zamanlardı ve Müşrikler buna sevindiler.
Çünkü Mecusiler
onlara Ehl-i kitaptan daha yakındılar. Müslümanlar ise üzüldüler.
Çünkü onlara Ehl-i kitap Mecusiler'den daha yakındı.
Ebu Bekir
(r.a.)
bu durumu Rasulullah (s.a.v.)'a haber verdi. Ve ardından şu ayetler nazil oldu:
Elif. Lâm. Mîm.(1)Rumlar, yenilgiye uğradılar.(2)(Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde... Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir.
(Bölümün numarası 15; Page No. 167) Ebu Bekir
(r.a.)
Resulullah (s.a.v.)'ın yanından ayrıldı.
Müşriklerin yanına giderek
onlarla, Bizanslılar'ın galip geleceğine dair iddiaya girdi ve eğer bir kaç seneye kadar Bizanslılar galip gelirse onun bahsi kazanacağını,
yok eğer Bizanslılar galip gelmezse müşriklerin bahsi kazanacağını
söyledi."
Bunun delil oluşu şöyledir: Ebu Bekir
es-Sıddık
(r.a.) bu fiili gerçekleştirdi, yani bahse girdi. Resulullah (s.a.v.) de bunu biliyordu ve ses çıkarmamıştı. Her durumda bahis caiz olmasa bile Rasulullah bunu açıkladığı için burada caiz olmuştur. Ulemanın ittifakı ile sabittir ki ihtiyaç anından daha fazla açıklamayı geciktirmek caiz değildir. Burada bahis ihtiyaç anında gerçekleşmiş, bu yüzden caiz olduğu bildirilmiştir. Dini meselelerde bahse girmek te bu nevidendir. Çünkü hepsinde dini bir amaç bulunmaktadır. Ebu Bekir
(r.a.)'in bahsinde
İslam Dini'nin maslahatı hedeflenmiştir. Çünkü yine orada da dini bir maslahat söz konusudur. Resulullah (s.a.v.) onun haber verdiği şeyi yani Bizanslılar'ın galip geleceğini doğrulamıştır.
Çünkü bu iki
gruptan Bizanslılar, Müslümanlar'a daha yakındır. Onların kazanması da dinin yücelmesi içindir. Çünkü bu mesele Allah'ın birlenmesi babındandır. (Bölümün numarası 15; Page No. 168) Bu haber ise Allah'ın bilinmesidir. Allah'ı bilmek de ilimlerin en yücesidir. Kazanana verilecek olan ödülü ise, bahse girenlerin veya girenlerden birinin temin etmesi caiz değildir. Bilakis bahis dışında bulunan bir kişinin vermesi gerekir.
Allah, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.