(375) Numaralı fetva:
Hamd yalnız Allah'adır. Salât ve selam, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan Hz. Muhammed'in üzerine olsun. Şöyle ki, Bilimsel Araştırma ve Fetva Daimi Komisyonu, Sayın
Hakim Hamîs Mışît'ın, Sayın İlmi Araştırmalar, Fetva, Davet ve İrşad İdaresi Başkanı'na gönderdiği,
3368 Numaralı, hicri 23 / 12 / 1392 tarihli samimi mektubunu aldı. Soru, Alimler Konseyi Genel Sekreterliği'ne, hicri 23 / 12 / 1392 tarihinde, 2 / 1911 numaralı fetva ile havale edildi.Komisyon evrakları inceledi. Bunların içeriği şöyle özetlenebilir: 1- H,M,C,Ş şıklarındaki soruların metni şöyledir: Benim bir eşim var ve o ailemin ilk iki ferdinin anneleridir. İki kızımız olduktan sonra onu, ailesinin zoruyla boşadım. O da benden sonra başka biriyle evlenip, ondan bir kız çocuk dünyaya getirdi ve ikinci eşi de onu boşadı. Ben de onunla tekrar evlendim, iki kızımız daha oldu. Daha sonra kızlarımdan birini çevremizdekilerden biriyle evlendirdim. Kızım ve damadım anlaşamıyorlardı. (Bölümün numarası 20; Page No. 271)
Benim de içime, bu evliliğe fesat sokanın eşim olduğu konusunda bir şüphe düştü ve eşime şöyle dedim: "Allah'a yemin ederim ki, kızım eşiyle barışana kadar sen bana annem nasıl haramsa, öyle haramsın." Bu durum böyle devam ediyor. Şimdi sizden bu konuda fetva istiyorum. Ben beldemizdeki Hakim
Hamîs Mışît
Efendi'ye ulaştım ve fetva istedim. O da iki ay oruç tutmam gerektiğini söyledi. Fakat ben bir hastalığımdan dolayı o kadar oruç tutamam. Ki bedenimdeki bir rahatsızlıktan dolayı oruç tutmamam gerekiyor. Ardından eşimin ailesi gelip, onu benden aldılar ve bana, "ya iki ay oruç tutarsın, ya da kızımıza tamamen bize verirsin, yani boşarsın" dediler. Ben de gönüllü olan
Ali b. Saîd b. Sâlime
ismindeki bir kişiye onlara, eşimi sünni talak ile boşadığımı, beni bu konuda fetva alana kadar rahat bırakmalarını istediğimi yazmasını söyledim. Sonra da başka bir kadıya gidip, hastalığımı da ifade edip fetva istedim. O da altmış fakiri doyurmam gerektiğini, daha sonra eşimle yeni bir akitle bir araya gelebileceğimi ifade etti. 2- Sayın İlmi Araştırmalar, Fetva, Davet ve İrşat Dairesi Genel Başkanı'ndan,
Kadı Hamîs Mışît'a, 3186 numaralı, 6 / 8 / 1392 tarihinde, soru soranın zikrettiklerinin doğruluğunu tespit için bir
mektup gönderilmiştir. 3- Hamîs Mışît'in
gönderdiği, 26 / 11 / 1392 tarihinde, 3368 numaralı mektup ve
(Bölümün numarası 20; Page No. 272) olup biteni anlatan 40. cildin 119. sayfasındaki kayıt şöyledir: (H, M) mektup ulaştığında mektupta yazılanlar doğrulandı. Kadın (N) kendisine haber geldiğinde ilk evliliğini ve boşandığını onayladı. Aynı zamanda ikinci eşi ve ondan çocukları olduğunu da kabul etti. Fakat ikinci boşamayı duymamıştı. Ancak ona eşinin kendisini boşadığı söylenmişti. Sonra kardeşi geldi ve onlar ikinci bir boşamanın gerçekleştiğine karar verdiler. Bu olay evde (S, G) büyük bir ortamda kardeşinin kadına "sen boşanmış bir kadınsın, seni boşadı" demesiyle gerçekleşti. İşte son boşamanın hikayesi de böyledir. Fakat mükellefin (N,M) sözlerinde bir tutarsızlık var. Şöyle ki "hakime sordum, bana iki ay oruç tut dedi, ben de tutamam dedim. Böylece eşimi sünni talak ile boşamış oldum." diyor. İmza hicri 2 / 6 / 1392 tarihine aittir. Bu kişi kadının kardeşinin iddia ettiği ilk boşamayı delil olmasına rağmen inkar ediyor. Fakat gelmesini de engelliyorlar. Böylece kadın ve kardeşi bir delil olmadığı halde karar veriyorlar. Hakim ise zıhar kefaretine hükmediyor. Çünkü bu adam sadece onu soruyor. Bir süre sonra da gelip boşamayı soruyor ve ondan eşini ve velisini getirmesini istiyor. Sonra da gidip geri gelmiyor.
(Bölümün numarası 20; Page No. 273) Fetva komisyonu konuyu araştırdıktan sonra şöyle cevapladı: Soruyu soran kişi eşini boşadı, (A,M,N) eşi yine evlendi ve boşandı. Ardından bu adam eski eşiyle tekrar evlendi. Daha sonra kızının evliliğini bozduğunu sanarak eşine zıhar yaptı. Daha sonra kızının probleminin sebebinin eşi olmadığı ortaya çıktı. Bu adam kadı
Hamîs Mışît
Efendi'den zıhar hakkında fetva istedi. Kadı efendi de iki ay art arda oruç tutmasını söyledi. Fakat kişi hastaydı ve oruç tutamıyordu. Ardından eşinin ailesi gelip, kızlarını aldılar ve ona: "ya oruç tut, ya da karını boşa" dediler. O da oruç tutamadığı için karısını sünni talak ile boşadı. Durum böyleyse, burada zıhar mevzusu kalmamıştır. Çünkü zıhar yaptığını konunun, olayın onun zannettiği gibi olmadığı ortaya çıkmıştır. Böylece ona zıhar kefareti gerekmez. Ali b. Said adlı kişinin
yazdığı mektuba gelince;
bu da vaki olmamıştır. Kağıtta yazılı olan şu ifadeler vardır: "Biz hocaya sorduk, bana 'iki ay oruç tut' dedi. Ben de tutamayacağımı söyleyince boşanmış olduk." Bu sözler boşanmanın, bu kişinin zıhar kefareti için oruç tutmaktan aciz olması sebebiyle gerçekleştiğine bir delildir. Kadı buna göre hüküm vermiştir. Bu hükmünde de haklıdır. Ancak boşama kişinin kendisi üzerine vacip olduğunu sandığı bir durumdan dolayı meydana gelmiştir. Ama daha sonra bunu vacip olmadığı açıklanmıştır. Dolayısıyla bu vaki olmamış sayılır. Kadının velisinin iddia ettiği boşamaya gelince, adam bunu reddetmiştir. Aralarında bir delil de vardır. Fakat kadın huzura gelmekten sakınmıştır. Bu da, hakimin ihtisas alanıdır, ona kalmıştır. (Bölümün numarası 20; Page No. 274) Başarı Allah'tandır! Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.