Fakirin çoğuludur. Kendisinini ve ailesinin yiyecek, içecek, giyecek ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayacak durumda olmayan kimselerdir.
Kendilerine zekat verilecek kimseler: Bunlar zekatı hak eden ve Kur’ân’da sekiz kısma ayrılan kimselerdir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir» (Tevbe: 60)
Fakirin çoğuludur. Kendisinini ve ailesinin yiyecek, içecek, giyecek ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayacak durumda olmayan kimselerdir.
Ona ve ailesine bir yıl yetecek kadar zekattan bir pay verilir.
Miskinin çoğuludur. İhtiyaçların yarısına veya daha fazlasına olan –örneğin 100 lirası olup 200 liraya ihtiyacı olan- kimseler. Bu durumdaki kişiye ve ailesine bir yıllık ihtiyaçları karşılanacak şekilde zekattan pay verilir.
Yetkili mercilerin tarafından zekatı toplayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmak üzere görevlendirilen kimselerdir. Bunlar zengin olsalar bile yaptıkları iş oranında bir ücret şeklinde zekattan bir pay verilir. Çünkü bunlar bu işe ayrı bir vakit ayırmışlardır. Şayet bunlar, devletten maaş ve ücret alıyorlarsa bunlara zekattan pay verilmez. Zekatı toplayan, katipliğini yapan, koruyan ve hak sahiplerine dağıtan kişiler zekat memurları kapsamındadır.
Kavimlerinde söz sahibi olup da kendilerine verilen zekat payıyla İslam’a girmeleri ya da düşmanlıklarını azaltmaları yahut da Müslümanlardan bir düşmanı defetmeleri umulan kimselerdir.
Kalpleri İslam’a ısınması ölçüsünde zekattan kendilerine pay verilir.
Mükâteb (hürriyetlerini satın almaya çalışan) Köleler: Hürriyetini satın almak üzere efendisiyle anlaşan köleler. Bunlara kölelik sözleşmesindeki borçları kadar zekattan pay verilir.
Buradaki temel amaç, bunları özgürlüklerine kavuşturmak, toplumda yararlı birer fert haline getirmek ve eksiksiz bir şekilde Allah’a kulluk yapma imkanına kavuşturmaktır. Müslümanların savaş esirleri de bu kapsamdadır.
Borcu olan kimse.
- Borçlular iki çeşittir:
Birincisi: Kendi ihtiyaçlarından dolayı borçlanan kimseler. Bunlara –fakir olmaları kaydıyla- borçlarını ödemeleri için zekattan pay verilir.
İkincisi: Müslümanlardan iki topluluğu barıştırması sebebiyle borçlanan kimseler. Bunlara –zengin olsalar bile- sözkonusu borçlarını ödemeleri için zekattan pay verilir.
Allah yolunda cihad eden kimselerdir.
Bunlara Allah yolunda cihad için yetecek kadar zekattan pay verilir.
Allah yolunda cihad etmiş sayılan –fakat maddi kaynaktan yoksun olan- islam davetçileri de bu kapsamdadır.
Yolculuk esnasında parası tükenip yolda kalan kimse
Bu kişi zengin de olsa onu memleketine ulaştıracak kadar zekattan pay verilir.
1- Zekat zikredilen sekiz kısımdan başkasına ödenmez. Cami, okul, hastane inşaatı gibi hayır işlerinde de olsa zekattan pay ödenmez; bu tür harcamalar sadakalardan karşılanabilir.
2- Zekatın zikredilen sekiz sınıfa paylaştırma zorunluluğu yoktur. Kişinin bunlardan dilediğine zekatını vermesi caizdir.
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Zengine ve geçimini sağlayabilen güçlü kuvvetli kimseye zekattan payı yoktur.” [Ebu davud rivayet etti]
Kişinin bakmakla yükümlü olduğu ana-baba, nine-dede, çocuk, torun ve zevcesine zekât vermesi caiz değildir.
Çünkü bunlara zekât verilmesi, onlara bakma yükümlülüğünü ortadan kaldıracaktır.
Böyle bir yükümlük ortadan kalktığı için dolaylı olarak zekatı kendisine vermiş gibi olacaktır.
Müellefe-i kulub dışındaki kafirlere zekat vermek caiz değildir. Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılır.” [Buhari rivayet etti]
Burada zengin ve fakir Müslümanlar kastedilmektedir. Çünkü zekatın amaçlarından birisi de fakir Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak ve islam toplumunda sevgi ve kardeşlik bağlarını tesis etmektir.
Kafirlere ise böyle katkının yapılması caiz değildir.
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem)’in ehli beytine zekat verilmesi caiz değildir.
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz bu sadaka (zekât)lar, insanların kiri olduğundan Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine helal değildir” [Müslim rivayet etti]
Bunlar Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem)’in ehl-i beytinin azat ettiği kölelerdir.
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Bize sadaka helâl değildir; bir kavmin âzadlısı onlardandır.” [Tirmizî rivayet etti]
Hadiste geçen “onlardandır” ibaresinden azatlı kölelerin kendilerini azat eden ehl-i beytten aynı hükümde oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Haşimoğulları’nın azatlılarına zekat haramdır.
Zekat köleye verilmez. Çünkü kölenin malı efendisine aittir. Kendisine verilen zekat efendisine intikal edecektir.
Kölenin zeten nafakası (geçimi) efendisine aittir. Bundan mükateb (hürriyetini satın almak üzere efendisiyle anlaşan) köle istisna edilmiştir.
Bunlara kölelik sözleşmesindeki borçları kadar zekattan pay verilir. Zekat memuru köleye de zekattan pay verilir.
Çünkü bu kişi, ücretli çalışan kişi hükmündedir. Efendisinin izniyle kölenin ücretli çalıştırılması caizdir.
Zekatı vaktinde ödemek gerekir. Ödenecek zekat malının uzakta olması, zekatla yükümlü kimsenin hapiste olması gibi zaruret hali dışında zekatı geciktirmek caiz değildir.
Zekatın hemen verilmesiyle ilgili yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «Ürün verdiği zaman ürününden hakkını (zekatı) verin, » (Enâm: 141)
«Ve zekâtı verin» (Nur: 56)
Nisab miktarları tam olmak kaydıyla zekatı vermekte acele edip -en fazla- iki yılın zekatını erkenden vermek caizdir.
Malın bulunduğu şehirde zekatın verilmesi daha faziletlidir. İhtiyaç durumunda zekat malı –yakın olsun uzak olsun- bulunduğu şehirden başka bir şehre götürülmesi caizdir.
Diğer şehrin daha çok ihtiyaç sahibi olması ya da zekat sahibinin o şehirde kendi şehrindeki fakirler gibi fakir akrabaları olması halinde buna cevaz verilmiştir.
Zira zekatı akrabalarına vermiş olması sadaka ve sıla-i rahim gibi önemli maslahatları ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla zekatın nakline cevaz veren sahih görüş budur.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere…» (Tevbe: 60)
Yani her yerdeki fakir ve yoksullar kastedilmektedir.
Zekat, malın ne iyisinden ne kötüsünden; malın ortasından verilir. Kendi rızasıyla vermesi haricinde kişinin hayvanlarından semiz ve gebe olanı verme zorunluluğu yoktur.
Aynı şekilde malın kötüsünü seçip vermesi de caiz değildir. Hayvanlarının tümü hasta olması halinde zekat malını bunlardan seçmesi caizdir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «Size verilirse göz yummadan alamayacağınız kötü ve değersiz şeyleri sakın vermeye kalkmayın.» (Bakara: 267)
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) de şöyle buyurmaktadır: “Zekât olarak çok yaşlı, ayıplı ve (koç, teke gibi) döl hayvanı verilmez, zekât memuru kabûl ederse o başka” [Buhari rivayet etti]
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) Muaz (radiyellahu anh)’a şöyle demiştir: “Ancak onların mallarının en güzellerini almaktan sakın” [Buhari rivayet etti]
1. Kişi zekatını verirken hak sahiplerini aramalıdır. Bunu yıllık bir alışkanlık haline getirip hak etmeyen kişilere vermemelidir.
Peygamber (sallâllahü aleyhi vesellem) de şöyle buyurmaktadır: “Zengine ve geçimini sağlayabilen güçlü kuvvetli kimseye zekattan payı yoktur.” [Ebu davud rivayet etti]
2. Kişi zekatını verirken ihtiyaç sahiplerine öncelik vermelidir. Kişi araştırdıkça fakir akraba, fakir öğrenci gibi bir çok öncelik ortaya çıkacaktır.
Zekatta aslolan, vacip olan maldan verilmesidir. Fakat ihtiyaç veya maslahat gereği malın değeri üzerinden verilmesidir.
Aslolan, malın zekatının, sultanın sorumluluğunda olması ve üzerlerine zekat düşenlerin kişisel takdirine bırakılmamasıdır.
Devletin bunu yürütemediği hallerde, bu iş, artık her Müslümanın kişisel sorumluluğundadır.
Faydası zekatı hak edenler lehine olacak şekilde zekat mallarıyla yatırım yapılması caizdir. Zekat mallarını acilen dağıtılmasını gerektiren bir durum olmadığı sürece buna cevaz verilmiştir.
- Zekat, hali vakti yerinde olanların malından yıllık takdir edilen bir haktır.
- Malda zekattan başka haklar da bulunmaktadır. Bunlar, acil niteliğinde, belli miktarı olmayan, zekat gibi kesinlik arzetmeyen bu haklar, mal sebebiyle vacip olmazlar. Vaciplik sebepleri tamamen arizîdir.
Mal ise bunların temel şartıdır. Afet hallerinde devletin kaynaklarının yetmediği durumlarda ana-babanın, akrabaların ve zevcenin nafakası bu maldan ödenir.
- Vergi ne kadar adil olursa olsun zekatın yerini tutamaz. Çünkü zekat ibadetlerden bir ibadettir. Vergi ise bir kamu görevidir. Biri diğerinin yerine geçemez.
04-07.jpg