İtikadi konulardaki cahilliğinden dolayı müslüman mazur sayılır mı?

İtikadi konularkdaki cahilliğinden dolayı müslüman mazur sayılır mı?. (sorumlu tutulmaz mı?.) (11043) no'lu fetva: (Bölümün numarası 2; Page No. 147) Soru: Burada kabirlere saygı duyan ve aynı zamanda bunları savunanların varlığı ortaya çıkmış olup şöyle diyorlar: Onlar müslümandırlar, cehaletlerinden dolayı sorumlu tutulmazlar, bizim genç kızlarımızla evlenmelerinde, arkalarında namaz kılmamızda bir mani yoktur. Onlar için müslümanın müslüman üzerindeki bütün hakları geçerlidir. Bununla da yetinmeyip, bunların küfre girdiklerini söyleyenleri, bidatçılar gibi davranan bidat ehli olarak isimlendiriyorlar. Aynı zamanda sizin, cahilliklerinden dolayı kabirlere saygı gösterenleri mazur gördüğünüzü, el-Ğabâşî isimli bir kimseye kabirlere saygı gösterenlerin mazur olduğunu beyan eden bir müzekkere verdiğinizi iddia ediyorlar. Sizlerden, cehaletten dolayı sorumlu tutulacak ve sorumlu tutulmayacak konularda açıklayıcı, tam doyurucu bir açıklama göndermenizi rica ediyoruz. Aynı şekilde bu konuda müracaat edilebilecek kaynakları beyan etmenizi rica ediyor ve size şükranlarımızı sunuyoruz.


Cevap: Tebliğin ulaşıp ulaşmaması ve bizzat konunun açık ve kapalı olmasındaki ihtilaftan ve insan idrakinin kuvvetli ve zayıf olmasındaki farklılık sebebiyle, dini konularındaki cehaletinden dolayı insanın mazur görülüp görülmemesi ile ilgili verilecek hüküm değişir. Bir zararı defetmek veya bir sıkıntıyı gidermek için kabir ehlinden yardım istemenin şirk olduğu açıktır. Tebliğ vazifesinin yerine getirilmiş olması için ona delil getirilir. Açıklamadan sonra ısrar ederse, o müşriktir, dünyada kafirlere yapılan muamele yapılır ve o şekilde ölürse ahirette elim (katı) bir azabı hak eder. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: (Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir. Yine Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: (Bölümün numarası 2; Page No. 148)  Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. Allah teâlâ başka bir ayette de şöyle buyurur: Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Muhammed'in nefsini kudret eliyle tutan zata ( Allah’a ) yemin ederim ki, bu ümmetten her kim, -yahudi olsun hristiyan olsun- beni işitir, sonra da bana gönderilenlere iman etmeden ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır. (Müslim rivayet etmiştir.) Bunun yanında, yargılamadan önce açıklama ve delil ikame etmenin gerekli olduğuna delalet eden bir çok ayet ve hadis vardır. İslama daveti işittiği bir memlekette yaşar, sonra iman etmez ve oranın ehlinden hakkı talep edip öğrenmezse, bu kendisine İslam daveti ulaşıp ta küfürde ısrar edenin hükmündedir. Biraz önce geçen Ebu Hüreyre (r.a.) hadisinin geneli buna delildir. Ayrıca Allah teâlâ'nın, Hz. Musa'nın kavminin haberlerinden anlattığı da buna delildir: Samirî, onları sapıttı ve onlar da buzağıya taptılar. Hz. Musa, Allah'la münacaat için gittiği zaman kardeşi Harun'u yerine (Bölümün numarası 2; Page No. 149) bıraktı. Hz. Harun onları buzağıya tapmaktan sakındırdığı zaman dediler ki: Hz. Musa bize gelinceye kadar buna tapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Onlar şirke davet edene uydular ve tevhide davet edene uymaktan kaçındılar. Hz. Musa'nın tevhide daveti yeni olmasına rağmen, aynı anda tevhide davet bulunduğu için, şirk davete icabet etmelerini ve şüpheye düşmelerini Allah mazur görmedi. (sorumlu tutmamazlık etmedi.)Yine cehennem ehli ile şeytanın münakaşası ve onlardan kaçıp uzaklaşması haberinden Allah'ın anlattğı da buna delildir. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: (Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkara) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır. Şeytanın fazlasıyla karıştırması ve şirki güzel göstermesi sebebiyle, şeytanın vadini tasdik etmeleri ve şirkten kendilerine güzel gösterilen şeye tabi olmalarıyla birlikte, mazeretleri kabul edilmedi. Çünkü bunun yanında vadini tasdik eden ve şeriatına icabet eden ve doğru yoluna tabi olanlara bol sevap vereceğine dair Allah'ın hak vadi vardı. (Bölümün numarası 2; Page No. 150) İslam'ın intişar ettiği memleketlere bakan kimse, orada yaşayan iki grubun çekiştirdiğini görür. Bir grup, şirk olsun, şirk olmasın bütün çeşitleriyle bidatlara davet eder. Çekici bir üslupla, sahih olmayan hadisler ve acayip hikayelerle, gücü yettiğince insanların kafasını karıştırır ve bidatını süslemeye çalışır. Bir başka grup, hakka ve hidayete çağırır. Bunun üzerine Kitap (Kur'an) ve sünnetten deliller getirir. Diğer grubun davet ettiği şeyin batıl olduğunu ve ondaki bozukluğu beyan eder. Sayıları az olsa da, bu grubun tebliği ve beyanı, delil ikame etmede yeterli oldu. Göz önünde bulundurulması gereken, sayının çokluğuyla değil, delilleriyle hakkın beyanıdır. Kim akıllı ise ve böyle bir yerde yaşarsa, isteğinde ciddi ve heva ve taassuptan uzak ise, oranın ehlinden hakkı öğrenebilir. Zenginlerin zenginliğine, liderlerin başkanlığına ve şan ve şeref sahiplerinin şanına aldanmaz. Düşünce dünyasını ve aklını bozmaz. Yoksa Allah teâlâ'nın kendileri hakkında şöyle buyurduğu kimselerden olur: Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.(64)(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.(65)Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.(66)Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.(67)Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov. (Bölümün numarası 2; Page No. 151) Gayr-i müslim bir yerde yaşayan ve Peygamber, Kur'an ve İslam'dan haberi olmayan kimsenin hükmü, fetret devrinde yaşayanların hükmü gibidir. İslam alimlerinin, delil ikame edilsin ve özür ortadan kalksın diye, usul ve füru olarak İslam şeriatını ona tebliğ etmeleri gerekir. Kıyamet gününde ise, deli, budala yahut küçük ve mükellef olmamasından dolayı dünyada mükellef olmayanlar gibi muamele görürler. Delalet yönünden yahut kaşılıklı delillerin bulunması yönünden şeri hükümlerden açığa çıkmayan bir durum olursa, bu konuda muhalefet edene: "İman etti ve kafir oldu" denmez. Fakat: " isabet etti ve hata etti." denilir. Hata eden mazur sayılır ve ictihadıyla hakka isabet eden iki sevap kazanır. Bu çeşit, insanların Arapçaya ve tercemesine olan hakimiyetleri ve idraklerinin çeşitliliği ve kitap ve sünnet olarak şeriatın naslarını anlamadaki ve bunların sahih olanını ve olmayanını, nasih ve mensuh olanını bilmelerindeki vukufiyetlerine göre değişkenlik arz eden hususlardandır.Bundan dolayı, kabirlere saygı duyanların küfrüne inanan muvahhid grup için, aleyhlerine delil getirilinceye kadar, onları küfürle itham etmeyen muvahhid kardeşlerini tekfir etmeleri caiz olmaz. Onları tekfir etmekten tevakkuflarında (tekfir etmemelerinde) şüphe vardır. Bu da, onları tekfir etmeden önce kabirlere saygı gösterenlere delil getirilmesi gerektiğine inanmalarıdır. Yahudiler, hristiyanlar, komünistler ve benzerleri gibi, küfürlerinde şüphe olmayanlar bunun dışındadır. Bunların ve bunları tekfir etmeyenlerin küfründe şüphe yoktur. Allah muvaffakiyet verendir. Allah'tan, müslümanların durumlarını ıslah etmesini, dinde anlayış vermesini, bizi ve onları nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerden, bilgisiz olarak Allah teâlâ'ya ve resûlüne (s.a.v.) söz söylemekten korumasını dileriz. O, buna malik ve güç yetirendirBaşarı Allah'tandır! Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam olsun.


Tags: