Soru 3:
Taklidin mutlak olarak küfür, fasıklık ve şirk olduğunu söyleyen, dört imama küfür ve dalalet yakıştırması yapan kimselerin hükmü nedir? Bu kimseler Haremeyn âlimlerinin,
Suudi Arabistan Krallığı ve
Kuveyt ulemasının görüşünün de bu yönde olduğunu söylemektedirler.
Cevap 3: 1- Her türlü taklit mutlak olarak küfür, fasıklık veya şirk değildir. Taklidin hükmü ile ilgili bir tafsilat söz konusudur. Bu tafsilat daha önce geçen ikinci sorunun cevabından öğrenilebilir.2- Dört imamdan hiçbiri kendi mezhebine davette bulunmamış; mezhebine taassupla bağlanmamış; kendi mezhebine veya muayyen başka bir mezhebe göre amel işleme konusunda insanları mecbur tutmamıştır. Onların yaptıkları tek şey, Kitab'a ve sünnete göre amel işlemek, dinin nasslarını açıklamak, (Bölümün numarası 5; Page No. 42) kural ve kaidelerini beyan etmek, bu kaidelere göre fer'î meseleleri beyan etmek, insanların sorularına mukabil Kitap ve sünnetten delili ile birlikte fetva vermek ve bunları yaparken talebelerini veya diğer insanları ümmetin ilim adamlarından herhangi birinin görüşüne göre hareket etmeye mecbur bırakmamaktır. Tam aksine böyle taassupkar tutumları ayıplamakta; sahih hadise muhalif olduğu taktirde kendi görüşlerinin de duvara çarpılmasını emretmektedirler. O imamlardan şöyle diyenler vardır: "Sahih olduğu takdirde hadis, benim mezhebimdir." Müslümanın yapması gereken, eğer yapabiliyorsa, hakkı bizzat kendisi öğrenmeye çalışmalıdır. Önce Allah'ın sonra da geçmiş müslüman ilim adamlarının bıraktıkları ve nasları anlama ve uygulama yöntemlerini kolaylaştırdıkları ilmi birikimin yardımına başvurmalıdır. Hükümleri delillerinden anlayıp çıkarımda bulunma kapasitesi, herhangi bir engelden ötürü, bulunmayan kimseler ihtiyaç duydukları şerî hükümleri güvenilir ilim adamlarına sorarlar. Hakkı, mümkün olduğunca delili ile öğrenmeyi ümit ederler. Çünkü Allah te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.
Ayrıca böyle birinin soru soracağı, ilmi, erdemi, takvası ve salahı ile meşhur güvenilir ilim adamını araştırması gerekir. Dört imamın, itham edildikleri hususlarda suçsuz oldukları böylelikle anlaşılmış olmakta; kendilerine iliştirilen küfür ve dalalet suçlamasının yalan ve iftira olduğu ortaya çıkmaktadır. Ne Harameyn
(Mekke ve
Medine) âlimleri,
ne de
Suudi Arabistan'ın diğer ilim adamları içerisinde
fıkıh imamları olan
Malik'i,
Ebu Hanife'yi,
Şafii'yi ve
(Bölümün numarası 5; Page No. 43)
Ahmed b. Hanbel'i ve benzeri İslam fıkhı âlimlerini
yerip kınayan, onların kıymetlerini düşüren kimse bulunmamaktadır. Bilakis o âlimlerin imamlara saygı duydukları, üstünlüklerini itiraf ettikleri, İslam'a hizmet ve İslam'ı muhafaza, nasslarını ve kaidelerini anlama, bunları beyan ve tebliğ etme, muzaffer olması için uğrunda cihad etme ve savunma, üzerinde şüpheleri bertaraf etmek için gayret gösterme, ileri sürülen iddiaları ve iftiraları bertaraf etme konusunda yüksek bir mertebeye sahip oldukları bilinmektedir. Allah; islam ve müslümanlar adına onları hayırla mükafatlandırsın!Harameyn âlimlerinin ve
Suudi Arabistan Krallığı'nın diğer alimlerinin
dört imama karşı saygı ve takdir tutumu sergilediklerine o imamların mezheplerini ve eserlerini Mekke ve Medine'de
Mescid-i Haram'da ve
Mescid-i Nebevî'de
ve ayrıca
Suudi Arabistan'ın diğer camilerinde,
üniversitelerinde ders olarak okutmaları delalet etmektedir. Bir diğer delil de o imamların kitaplarının basımına ve müslümanların yaşadığı ülkelerde müslümanlar arasında bu eserlerin dağıtımına gösterdikleri özendir.Başarı Allah'tandır! Allah peygamberimiz Hz. Muhammed'e, (s.a.v.) âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.