(Bölümün numarası 1; Page No. 591) (1779) Numaralı fetva:
Soru: Gaybı öğrenmek için cinlerden yardım alan, bir tür falcılık yapan kişi hakkında İslamın hükmü nedir?Manyetik hipnotizma hakkında İslamın hükmü nedir? Manyetik hipnotizmayla insan, hipnotize edilen kişiye güçlü telkinlerde bulunarak onu kontrolü altına alabilmektedir. Bu şekilde onun bir yasağı terketmesini veya sinirsel bir hastalığından kurtulmasını ya da istediğini yapmasını sağlamaktadır.İslama göre, "falanın hakkı için" sözü yemin anlamına gelir mi, gelmez mi? Bilgilendirmenizi rica ederiz.
Komisyon aşağıdaki cevabı vermiştir:
Öncelikle: Belirtelim ki gaybı bilmek Allah'a mahsustur. Yarattıklarından hiç kimse; ne cin ne de başka herhangi bir varlık gaybı bilemez. Allah'ın, melek ve elçilerinden dilediğine vahyettikleri bunun dışındadır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Hz. Süleyman ve emrine verdiği varlıklar hakkında da şöyle buyurmuştur: Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. Yine şöyle buyurmuştur: O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;(26)Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,
(Bölümün numarası 1; Page No. 592)
. Nüvas b. Sem'an'dan (r.a.) nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah bir şey söylemek istediğinde vahiyle konuşur. Allah azze ve celle'nin korkusundan gökleri bir sarsıntı tutar -veya şöyle dedi "şiddetli bir titreme"-. Gök ehli bunu duyunca şaşkın bir vaziyette Allaha secdeye kapanırlar! Başını ilk kaldıran Cebrail olur, Allah ona söylemeği dilediği vahyini konuşur, sonra Cebrail meleklere uğrar, her gök katına geldikçe oranın melekleri :Ey Cebrail rabbimiz ne dedi? derler. Cebrail derki:Hakkı söyledi,o yüce ve büyük olandır.Hepsi Cebrailin söylediğini tekrar ederler. Cebrail, Allahın emrettiği yere vahyi bu şekilde ulaştırır. Sahih'de (Buhârî'nin Sahih'i) Ebû Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah semada bir işe hükmettiği zaman melekler O'nun buyruğuna boyun eğerek kanatlarını çırparlar. Sert kayaya çarpan zincir sesi gibi bir sesle Allah, buyruğunu meleklerine iletir. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür. Semadaki konuşmalara gizlice kulak veren şeytan ki bu bilgi hırsızları şu şekilde üst üste çıkarlar. -Süfyan el parmaklarını açarak şeytanların nasıl üst üste bindiklerini anlattı-. Sonra şeytan bir söz duyar, onu altındakine bildirir, o da ondan sonrakine iletir. Bu şekilde o sözü sihirbaz ya da kâhinin diline kadar götürürler. Bazen ateş topu (şihab), sözü kâhine iletmeden şeytanı yakalayıp yok eder, bazen de şeytan ateş topu yetişmeden sözü (kâhine) ulaştırır. Kâhin o sözü, içine yüz yalan katarak aktarır. Sonra "Bize şu veya şu gün şöyle şöyle söylememiş miydi?" denir ve gökte duyulan o söz sebebiyle (bütün yalanlarına) inanılır.
(Bölümün numarası 1; Page No. 593)
Buna göre gaybi öğrenmek için gerek cin çağırarak gerek cinlere yaklaşarak gerek fal açarak ve gerekse başka bir yolla cinlerden ve başka mahluklardan yardım dilemek caiz değildir. Bilakis böyle bir davranış, bir tür ibadet anlamına geldiğinden şirke girer. Allah kullarına sadece kendisine ibadet etmelerini ve (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. demelerini bildirmiştir. Hz. Peygamber'in de (s.a.v.) İbn Abbas'a Bir şey istediğinde Allah’tan iste ve Yardım istediğin zaman, Allah’tan yardım iste ...ilh. buyurduğu sabit olmuştur.
(Bölümün numarası 1; Page No. 594)
İkinci olarak: Manyetik hipnotizma cinin kullanıldığı bir tür kahinliktir. Bu yolla hipnozcu cini hipnotize ettiği kişiye musallat eder ve cin o kişinin ağzıyla konuşur, eğer hipnozcuya karşı dürüst davranırsa onu kontrolü altına alarak bazı davranışlar yapmasını sağlar. Hipnozcunun kendisine yaklaşmak için yaptıklarına karşılık gönüllü olarak ona yardım eder, hipnotize ettiği kişiyi etkileyerek ona hipnozcunun istediği işleri yaptırtır ya da hipnozcuya karşı dürüst davranırsa, yardım ederek ondan bazı haberler almasını sağlar. Buna göre manyetik hipnoz yöntemini suistimal ederek çalıntı veya yitik bir malın yerini tespit etmek veya hasta birini tedavi etmek ya da hipnotize edilen kişi aracılığıyla başka bir işi görmek için vesile edinmek caiz değildir. Tersine böyle bir daranış, daha evvel zikredilen sebeplerden dolayı şirktir. Çünkü bu, yüce Allah'ın yarattıkları için var ettiği ve kullanmalarını mubah kıldığı doğal sebepleri aşan hususlarda Allah'tan başkasına sığınmak demektir.
Üçüncü olarak : İnsanın "بحق فلان" (Falanın hakkı için) sözündeki bâ harfi ceri yemin ifade eden bir edat olup "Falanın hakkı için sana yemin ederim" anlamında yemin olabilir. Bununla beraber buradaki bâ harfi ceri yardım dileme anlamına gelen bir edat gibi düşünülerek bu söz, "Falanın zatı ve makamıyla tevessül edip yardım istemek" anlamında bir dua da olabilir. Her iki durumda da böyle bir söz caiz olmaz. Birincisi caiz değildir, çünkü bir yaratılana karşı başka bir yaratılana yemin etmek caiz değildir. Yüce Allah'a karşı böyle bir yemin etmek daha da sakıncalıdır. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) Allah'tan başkası adına yemin etmenin şirk olduğuna hükmederek Allahtan başkasına yemin eden şirke düşer. buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud, Tirmizî, Hâkim. Hâkim hadisi sahih olarak değerlendirmiştir.)
(Bölümün numarası 1; Page No. 595)
İkincisi de caiz değildir. Çünkü sahabe (Allah kendilerinden razı olsun) Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatında ya da vefatından sonra onun ne zatıyla ne de makamıyla tevessül etmişlerdir ki, onlar Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Allah katındaki makamını ve mevkiini insanların en iyi bilenleri ve şeriatı en iyi anlayanları idiler. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) gerek hayatında ve gerekse vefatından sonra bir çok sıkıntı yaşamışlardır. Bu sıkıntıları kaldırması için Allah'a yakarıp dua etmişlerdir. Eğer Hz. Peygamber'in (s.a.v.) zatı ya da makamıyla tevessül etmek meşru olsaydı, bunu Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabına öğretirdi. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Allah'a yaklaştıran her ne davranış varsa muhakkak onu emredip tavsiye etmiştir. Böyle bir emir olsaydı, özellikle de sıkıntı anlarında kendilerine buyrulan şeri emirlere uymaya özen gösteren sahabe bu emir ve tavsiyeye de uyardı. Hz. Peygamber'in böyle bir şeye izin verip tavsiye ettiğinin sabit olmayışı ve sahabenin buna göre davranmamış olması, onun caiz olmadığını gösterir. Sahabenin (Allah kendilerinden razı olsun) bilinen uygulaması şöyledir: Onlar dileklerinin kabul edilmesi için Hz. Peygamber'in rabbine ettiği duaları tevessül ederlerdi. Yağmur duası ve başka durumlarda olduğu gibi bunu da sadece Hz. Peygamber hayatta iken yaparlardı. Hz. Peygamber vefat ettikten sonra Hz. Ömer (r.a.) yağmur duasına çıkınca şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! bizler kuraklık yüzünden kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya geldiğimiz zaman Peygamberimizi vesile edinerek sana niyazda bulunurduk. Sen de bize yağmur verirdin. Şimdi ise Peygamberimizin amcası ile tevessül ediyoruz ve senden taleb ediyoruz, bize yağmur ihsan eyle. Derken yağmur yağıyor. Burada Ömer, Abbas'ın rabbine ettiği duayla tevessül ettiklerini kastetmiştir. Yoksa maksat Abbas'ın makamıyla tevessül değildir. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.v.) makamı Abbas'ın makamından daha büyük ve daha yüksektir. Bu makam hayatında olduğu gibi vefatından sonra da devam etmektedir. Eğer böyle bir tevessül kastedilseydi, o zaman sahabe Abbas yerine Hz. Peygamber'in (s.a.v.) makamıyla tevessül ederlerdi. Fakat böyle bir şey yapmamışlardır. Kaldı ki, peygamberlerin ve sair salih insanların makamlarıyla tevessül etmek, yaşanan gerçeklerin ve tecrübelerin gösterdiği gibi gizli/yakın şirke götüren vesilerlerdendir. Bu yüzden kötülüğe götüren yolları kapama (seddi zerai) ve tevhit inancını koruma adına bu, yasaklanmıştır.
Başarı Allah'tandır! Allah, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.