( 18533 ) Numaralı fetva:
Soru : Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.
(Bölümün numarası 1; Page No. 380) (Bölümün numarası 1; Page No. 381) (Bölümün numarası 1; Page No. 382) Ayet. Sayın hocam :Güney kabilelerinden bir grup ilim talebesiyiz. Sizin de bildiğiniz gibi cahillik ve nasihatçilerin azlığı kabilelerde pek yaygındır. Bir birlerine tevarus ettikleri adet ve gelenekleri var. Bunlardan biri de bir adamla eşi arasında meydana gelen evlilik meselesidir. Tartışma ve ihtilaflardan sonra adam eşini bir talak ile boşadı. Sonra da babasının evine götürdü. Bir müddet sonrada aralarını düzeltmek için bazı kişileri araya soktu. Bunu üç ay zarfı içinde yaptı. Koca ancak babanın izniyle karısının geri döneceğini zannettiği için babanın kızını geri göndermemesine bir şey diyemedi. Araya girenler ve kızın babası da bu konuda bilgisiz idiler. Talak oldu zannederek durumu olduğu gibi bıraktılar. Sulh için gidenlerin gönderilmesiyle ric'atın gerçekleştiğini bilemediler. Bir kaç ay sonra adam eşini geri almak için birilerini gönderdi. Adama 30.000 riyal hükmettiler ve iddet süresi içinde karısına geri döndüğünü haber vermeden kadıya gittiler. Hakim de onlara yeni bir akit ve mehir gerektiğini söyledi. Adam bazı insanlarla istişare ettikten sonra ona eşini geri almış olduğunu söylediler. Ve ona bir şey gerekmediğini söylediler. Daha sonra mesele sizlere nakledildi, sizler de iddet süresi içinde ricat gerçekleştiği müddetçe yeni bir akit ve mehirin gerekmediğini söylediniz. Ancak durum kabilenin adetlerine terstir. Bu fetvaya kani olmadılar ve kızın babası yeni bir mehir olmadan kızını geri göndermeyi reddetti. Bu meblağ da araya girenler tarafından 30000 riyal olarak şart koşulmuştu. Fetvadan sonra adam ve babası bu meblağı ödemeyi reddettiler ve kadının geri gönderilmesini talep ettiler. Bunun üzerine kızın babası kabilenin büyüklerinden yardım istedi ve durumu onlara arz etti. Şeriata uymadılar ve kızın babasına şunu dediler: Kızının eşine, babasına ve yukarıdaki rakamla sonuçlanan sulh olayında ana rolü oynayan kardeşine karşı hakkın var. Ve bu meblağı onlara getirmelerini söylediler. Bunları baba ve dedelerinden tevarus ettikleri kurala göre yaptılar. Kızın babası da bu meblağı getirdi. Kabilede bir oturum yapıldı. Kabilenin büyüklerinden ve üyelerinden birisi sulh için araya giren ve kardeşine mehri gerekli kılmayan adama 10.000 riyal ceza kesti. Ve sen kardeşine hıyanet ettin ve bu meblağı (30000 riyal) alması için hasımlarına karşı gelmedin dediler. Bu yapılan tasarruf bu evlilik sorununu çözmek sayılır mı? Bu olaya girmek caiz midir? Sulh yapan adama hükmedilen bu meblağı yemek helal midir? Bu gibi toplumlara bu meblağı ödemek caiz midir? Verene günah var mıdır? Bu anlattığımız olay bu kabilelerin kutsadığı adet ve törelere dair durumların sadece küçük bir örneğidir. Bunlarla amel etmeyeni büyük günah ve ayıp ta sayıyorlar. Onu eksik görmekte ve adetleri bilmediğini söylüyorlar. Onlarla aynı yerde oturmasın ve yaptığına karşı onu muhakeme etmek üzere kabilenin oturumlarına katılmasın istiyorlar. Bu ve bundan başka çokça adet ve töreler. Sayın hocam: Eğer bu adetler Allah'ın hükmüne aykırı ise, bu adetlere uyup ta akraba ve kardeşlerinin bağı kestiği kişinin durumu nedir? Bu adetlere karşı gelmekten men edilen o iken sıla-ı rahmi kesmiş sayılır mı, yoksa onlar mı bağı kesmiş olurlar? Bu kabilenin hakimi ve önderi olan kabilenin büyüğüne bir nasihat var mıdır? Yazılı ve genel olarak bizlere fetva vermenizi istirham ediyoruz. Bütün müslümanlar bundan faydalansın. Allah (c.c.) sizleri bağışlasın ve bizim için ve tüm müslümanlar için sizlere mükafat versin. O duaları kabul edendir.
Cevap : Öncelikle, kadın iddette olup ve talakı da bain değilse o hala adamın eşidir, kadının, babasının izni olmadan ve yeni bir mehir gerekmeden onu geri alabilir. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almaya daha çok hak sahibidirler.
(Bölümün numarası 1; Page No. 383)
İkinci olarak, soruda sizkredilen adet ve töreler şeriata ve islama aykırı münker amellerdir. Bununla hüküm vermek ve buna razı olmak caiz değildir. Müslümanlara gereken şey şer'i mahkemelerde islama göre mahkemeleşmektir. Bu imanın da gereğidir. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.
Yine Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
Allah (c.c.) da şöyle buyurmaktadır:
Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?
Kimin hakkı varsa ve alamıyorsa, hasmıyla beraber mahkemeye gitmelidir. Çünkü husumet için hüküm vermek onun ihtisas alanıdır. Başarı Allah'tandır! Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.