(Bölümün numarası 2; Page No. 123)
Dinler arası diyaloğa davetin hükmü.
(7807) no'lu fetvadan:
Soru 2: Dinler (İslamiyet, Hristyanalık, Yahudilik) arası diyaloğa davet, şer'î bir davet midir? Gerçek müslümanın ona davet etmesi ve onu güçlendirmek için çalışması caiz midir? El-Azher'de ve diğer İslamî müesseselerde bunun için çalışan alimler
olduğunu
işittim. Aynı şekilde
Ehlü's-Sünne
ve'l cemaa,
Şia,
Dürzilik,
İsmailiyye,
Nusayrilik
ve diğer taifeler arasında diyaloğa davetin müslümanlara bir faydası var mıdır? Bu buluşma ve daha fazlası mümkün mü? Bilakis bütün bu taifeler kendi inançlarına göre Allah'a şirk, Allah resûlüne kötülük ve İslam'a ve ehl-i sünne ve'l cemaaya kin
besliyorlar.
Bu buluşma ve diyalog şer'an caiz midir?
Cevap 2: Birinci olarak: Allah'ın peygamberlerine indirdiği Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an kitapları ve Allah'ın elçileri İbrahim, Musa, İsa ve diğer rasul ve nebilerin davet ettiği iman esaslarının hepsi birdir. Öncekiler sonrakileri müjdelemiş, sonrkiler öncekileri tasdik etmiş ve teyit etmiştir. Durumun ve zamanın şartlarına ve kulların maslahatına göre feri konularda ihtilaf olsa da onu teyit etmiştir. Allah'ın bir hikmeti ve adaleti, onun rahmeti ve fazlından dolayı. Zira C. Allah şöyle buyurmuştur:
Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.
(Bölümün numarası 2; Page No. 124) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Yine Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.(81)Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.(82)Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
Bir başka ayette Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.(84)Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
Allah teâlâ, halili İbrahim (a.s.) ın ve onunla birlikte diğer perygamberlerin tevhide davetini zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur:
İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kafirler) bunları inkar ederse şüphesiz yerlerine bunları inkar etmeyecek bir toplum getiririz.(89)İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.
(Bölümün numarası 2; Page No. 125) Yine Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.
Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik.
Bir başka ayette şöyle buyurmaktadır:
Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.
Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik..
(Ayetleri oku.)Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şöyle rivayet edilmiştir:
İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa’ya dünyada ve ahirette en yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir
Buhari rivayet etmiştir.
İkinci olarak: Yahudi
ve Hristiyanlar,
Allah'ın kelamını
tahrif etmişler ve söylendiğinin dışında başka bir söze değiştirmişlerdir. Böylece dinlerinin esaslarını ve rablerinin şeriatlarını değiştirmişlerdir. Yahudilerin: "Üzeyir Allah'ın oğlu" demeleri,
"semavatın
(Bölümün numarası 2; Page No. 126) ve arzın ve onun arasındakilerin altı günde yaratılmasında Allah'a yorgunluk isabet etti ve Cumartesi günü istirahata çekildi" iddiaları, ve yine "İsa (a.s.)'i çarmıga gerdiler ve onu öldürdüler" iddiaları bunlardandır. Yine, Allah onlara haram kılmasına rağmen, bir hile ile Cumartesi günü avlanmayı helal saymaları ve muhsan hakkında zina haddini ilga etmeleri bu kabildendir. Ve yine
"Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz"
ve
Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır),
sözleri ve hevalarına uyarak yaptıkları diğer kavli ve ameli tahrif ve tebdilleri de bu cinstendir. Hristiyanların da,
İsa (a.s.)
Alla'ın oğlu ve Allah'la birlikte ilahtır iddiaları, Hz.İsayı çarmıha gerdiler ve onu öldürdüler iddialarında
yahudileri
tasdik etmeleri, her ikisinin de Allah'ın oğulları ve seçkin kulları olduklarını iddia etmeleri, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve onun getirdiklerini inkar etmeleri, ona kin beslemeleri ve onu hased etmeleri bu cinstendir. Halbuki Allah, ona iman etmeleri, onu tasdik etmeleri ve ona yardım etmeleri üzerine onlardan kesin söz ve misak almmıştı ve onlar da bunu kabul etmişlerdi. Allah, onların yalanlarından, iftiralarından, kendilerine indirilen inanç ve şeriatları tahrif ve tebdillerinden, işledikleri cinayetlerden bir çoğunu zikretmiş, kitabı Kur'an-ı Kerim'de onlara cevap vermiş ve şöyle buyurmuştur:
Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!(79)İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
(Bölümün numarası 2; Page No. 127) (Ayetleri oku) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.
(Ayeti oku) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.(135)"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olanlarız.
(Ayetleri oku) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkar etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflanmıştır, demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belalar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;)tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.(155)Bir de inkar etmelerinden ve Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından;(156)Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler(157)Bilakis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
(Bölümün numarası 2; Page No. 128) (Ayetleri oku) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Yahudiler ve hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlardansınız.
(Ayetleri oku) Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur, dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla) döndürülüyorlar.(30)(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler.
(Ayetleri oku) Yine şöyle buyurmuştur:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.
Buna benzer şaşılmayacak iftiraları, çelişkileri, ihanetleri ve işledikleri cinayetleri vardır. Maksat, biraz sonra cevap verilebilsin diye onların durumlarından örnekler sunmaktır.Üçüncü olarak: Yukarıda geçenlerden anlaşılmıştır ki, Allah'ın kulları için koyduğu dinlerin aslı birdir ve yakınlaşmaya (diyaloğa) ihtiyacı yoktur. Yine anlaşılmıştır ki,
Yahudi
ve Hıristiyanlar,
(Bölümün numarası 2; Page No. 129) rablerinden kendilerine indirileni tahrif ve tebdil etmişler ve dinleri yalan, iftira, küfür ve dalaletten ibaret kalmıştır. Bundan dolayı, haktan gizledikleri şeyi açıklamak, gizledikleri şeyi ortaya çıkarmak, akide ve hükümlerden bozduklarını düzeltmek ve onları ve diğerlerini doğru yola iletmek için, onlara ve diğer bütün milleltlere Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) gönderilmiştir. Bu konuda Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ey ehl-i kitap! Resûlümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.(15)Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
Yine şöyle buyurmuştur:
Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyamette): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demiyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Fakat onlar, hak apaçık ortaya çıktıktan sonra azgınlık, düşmanlık ve içlerindeki kıskançlıklarından dolayı ondan döndüler ve yüz çevirdiler. Bu konuda da Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.
Yine şöyle buyurmuştur:
Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkarcılaradır.
(Ayetleri oku) (Bölümün numarası 2; Page No. 130) Yine şöyle buyurmuştur:
Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince Ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
(Ayetleri oku) Ve yine şöyle buyurmuştur:
Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkarcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.(1)(İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri havi tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.
(Ayetleri oku) Sırf içlerindeki kıskançlık ve hevalarına tabi olmalarından dolayı, apaçık bir delil ve bilgiye rağmen, onların batılda ısrarlarını ve dalaletlerinde devam etmelerini bilen akıllı birisi, onlarla sadık müslümanlar arasında nasıl diyalog ümit eder. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki, onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
(Ayetleri oku) Yine şöyle buyurmuştur:
Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.(119)Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır
Yine Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkarcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
(Ayetleri oku) (Bölümün numarası 2; Page No. 131) Bilakis onlar, Allah'a, resûlüne ve müminlere düşmanlıkta ve küfürde kardeşleri müşriklerden daha şiddetli değilseler bile, onlar gibidirler. Allah teâlâ müşrikler hakkında resûlüne şöyle buyurmuştur:
O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!(8)Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
(Ayetleri oku). Yine Ona şöyle buyurmuştur:
(Resûlüm!) De ki: Ey kafirler!(1)Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.(2)Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz.(3)Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.(4)Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.(5)Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.
İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlık arasında birleştirme veya yakınlaştırmayı konuşan, iki zıt arasını, hakla batıl arasını ve küfürle iman arasını birleştirmeye çalışan gibidir. Bunun benzeri ancak şöyle denildiği gibidir:Süreyya'yı Süheyl'e nikahlamak isteyen!...Allah sana ömür versin, bu ikisi nasıl karşılaşır.O (Süreyya) oradan ayrılmadığı sürece Şamlıdır...Süheyl ise, Yemen'i terk ettiği zaman... (Bölümün numarası 2; Page No. 132) Dördüncü olarak: Birisi şöyle dese: Bunlar arasında sükûnet sağlandı, yahut kan akmasını önlemek, savaşların acılarını dindirmek ve rızık temin etmek, dünyayı imar etmek ve hakka ve halkın hidayetine davet etmek için çalışmak ve insanların yeryüzünde özgürce dolaşmalarını sağlamak ve dünyada adaleti tesis etmek üzere aralarında barış anlaşması imzalandı. Bu, kabul gören bir söz olsa da, bunun gerçekleşmesi konusunda başarılı bir çalışma olsa da, büyük tesiri ve yeri olan takdire şayan iyi bir niyet de olsa, fakat hakkı kabul ve onun yanında yer almakla birlikte bu, müslümanların müşriklere benzemesi, Allah'ın hükümlerinden birinden veya onurlarından vazgeçme ve onları küçük düşürücü şekilde olmaz. Bilakis, Kur'anın hidayetiyle amel ederek ve Allah resûlü'ne tabi olarak, onurları üzere yaşama ve rablerinin kitabına ve pergamberlerinin (s.a.v.) sünnetine sarılma şeklinde olur. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir
(Ayetleri oku). Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu ameli olarak tefsir etmiş, Hudeybiye yılında Kureyş'le,
Hendek
savaşı'ndan önce
ve
Hayber
Gazvesi'nde
Medine'de
Yahudilerle
ve
yine
Tebük
Seferi'nde
Roma
hristiyanlarıyla anlaşma yaparak bunu gerçekleştirmiştir.
(Bölümün numarası 2; Page No. 133) Bunun sonucunda, emniyet, can güvenliği, hakka yardım ve yer yüzünde istikrarı, insanların Allah'ın dinine grup grup girmesi ve dünyaları ve dinleri için hayatta herkesin çalışmaya yönelmesi gibi büyük tesir ve açık sonuçları olmuştur. Ayrıca bolluk, gelişme, devlet otoritesi ve islam ve barışın yayılması gibi neticeleri de olmuştu. İnsaflı olan, dinleyen, mizacı ve fikri mutedil olan ve taassuptan uzak olan için, tarih ve hayatın gerçekleri buna en büyük delil ve en doğru şahittir. Elbette bunda, içinde bir kalp taşıyan veya can kulağıyla dinleyen kimseler için bir ders vardır. Doğru yola hidayet eden yalnız Allah'tır. O bize yeter. O ne güzel vekildir.Beşinci olarak: Muhakkak
Dürziler,
Nusayrilik,
İsmailiyye
ve
Babiyye
ve Bahailer gibi onların yolunda gidenler,
dinin naslarıyla oynamışlardır. Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine meşru kılmışlardır. Tahrif ve tebdilde
Yahudi
ve Hıristiyanların
yolunu takip etmişlerdir. Hevalarına tabi olarak ve müslüman cemaatın arasına bidatı ve dalaleti koyanların başı, fitnenin ilk lideri Abdullah bin Sebe' el-Himyerî'yi
taklid
ederek... Öyle ki, onun şerri ve belası umumi bir hal aldı, onun sebebiyle bir çok cemaat fitneye düştü ve İslam'dan sonra küfre düştüler. Onun sebebiyle, bu fırka müslümanlar arasında yer edindi ve bu gruplar ve samimi müslüman cemaat arasında diyalog daveti, faydasız bir davet oldu. Onlarla samimi müslümanlar arasında buluşmayı gerçekleştirme çabası boş bir çaba oldu. Çünkü onların ve
Yahudi
ve Hıristiyanların
kalpleri, yanlış yola kayma, ilhad, küfür, dalalet ve müslümanlara kin besleme ve tuzak kurmada birbirine benzer. Her ne kadar çatışma alanları ve meşrepleri farklı, amaçları ve arzuları çeşitli olsa da... Bu konuda onların misali,
Yahudi
ve Hristiyanların
müslümanlarla olan misaline benzer. İkinci dünya savaşı sonrasında Mısırlı Ezher alimlerinden bir grubun, rafizi olan İran'ın Kum alimleriyle birlikte çalışmalarına gelince, (Bölümün numarası 2; Page No. 134) iddia ettikleri diyalogda ciddiyetle üzerinde durdular. Ancak kalpleri temiz ve hayatın kendilerini kirletmediği samimi kibar-ı ülamadan çok azı buna inandı ve "Diyalog Dergisi" adını verdikleri bir dergi çıkardılar. Kendilerini kandıranlar yanında, onların durumları ortaya çıkınca, diyalog cemaatının çabası sonuçsuz kaldı. Burada yadırganacak bir durum yok. Kalpler ayrı, fikirler çeşitli ve inançlar çelişkili. İki çelişki nasıl birleşir, yahut iki zıt nasıl ittifak eder..Başarı Allah'tandır!Salat-ü selan Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.), âlinin ve ashabının üzerine olsun.