Sekizinci ve dokuzuncu soruları: (8897) no'lu fetvadan:
Soru 8, 9: "Bilinçlendirme toplantılarına" pek çok yerden müslümanlar sorular gönderiyorlar ve -Kuran'a ve sünnete inanmayanlara karşı- akli, demagojik cevaplar istiyorlar. Bu müslümanlar, sadece akla dayanan, yani akıldan başkasını kabul etmeyenlerle karşı karşıya bulunuyorlar, bu sebeple ikna edici akli cevaplar istiyorlar. Karşı karşıya bulundukları bu gruplar, bilgi seviyesi yetersiz olan müslümanların zihinlerini bulandırmaya, onları şüpheye düşürmeye çalışmaktalar. Bazıları müslümanlara karşı tatlı dil kullanıyor, çinli malaylar gibi... Kimisi de otorite ve siyasi güç sahibi,
Patani'deki
budistler gibi... Aşağıdaki soruları cevaplayabilir misiniz?1- Diyorlar ki: Aramızda hiç bir fark yok; biz Malezyada
taş heykellere tapıyor, secde ediyoruz,
siz ise, gayr-ı menkullerinizi, değerli eşyalarınızı satarak, çok ciddi masraflar yaparak Mekke'ye
gidiyorsunuz,
orda, Mescid-i Haram'daki
Kâbe'nin
taşlarına rüku, secde yapıyor, tavaf ediyorsunuz.
Hac mevsimlerinde televizyonlardan izliyoruz bunları... (Bölümün numarası 1; Page No. 90) Ve yine diyorlar: Sizin, buna tamamen aykırı olan inançlarınızı bir tarafa koyarsak, neticede hepsi taş! Bu fikirleri ortaya atanlar çinli malay mecusiler...2-
Dinler; bir kaynaktan fışkıran çeşitli nehirler gibidir, hepsi çok yüksek bir kaynaktan geliyor ve aynı denize dökülüyorlar. Şunu demek istiyorlar; Bütün dinler, müntesiplerine, güzel ahlakı, yararlı işleri, insanlığın hayrına çalışmayı, dünyevi ve uhrevi kurtuluşun yollarını öğretir. Ve sonunda hepsi Allahın huzurunda haşrolurlar. Bir kaynaktan, bir denize...3- Yani, dinlerden herhangi birisine inanan kurtulur, ister islam, ister budizm, ister hristiyanlık olsun, hepsi Allahtan gelir ve ona gider. Bütün bunları, müslümanları, özellikle de gençleri şüpheye düşürmek, zihinlerini bulandırmak için yapıyorlar, sizden murakıplar göndererek ihtarlarda bulunmanızı rica ediyoruz. Saat-be-saat sizi bekliyoruz, şimdiden teşekkürler! İşte! Bunun Taylandlı budist rahiplerin sözü veya felsefesi olduğunu bilmelerine rağmen, Taylandlı siyasiler, bu fikirleri resmi okullarda öğrenim gören müslüman evlatlarının zihinlerine zerk etmeye koyuldular ve bu konuda başarılı da oldular maalesef...Bütün bunları, İslamı kendi budizm ve malaylıklarına eklemleme siyasetinin bir gereği olarak yapıyorlar. İşte böyle... Yaptıkları bu... Şii grup ise, (Bölümün numarası 1; Page No. 91)
şu ayeti tevil sadedinde
şöyle diyor:
beni anmak için namaz kıl.
Kim Allah'ı kalbinde anarsa, bilinen şekliyle namaz kılmasına gerek yoktur. Bilindiği üzere bu inancın mensupları batıni namazı kılıyorlar. Yani gözlerini bir süre yumup namaz hareketlerini zihinlerinde canlandırıyorlar ve diyorlar ki: Bu şekilde namaz kılınmış oldu. Ve yine diyorlar: Batıni namaz, zahiri amellerden daha sağlam ve kalıcıdır, yani şu bilinen şekliyle kılınan namazdan daha iyidir ve şu ayeti delil olarak getiriyorlar:
Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bâkidir.
Yani: " sizin yanınızdaki" azalarla yapılan namazın zahiri amelleridir ve hareketleri yapar yapmaz kaybolup gitmektedir. " Allah'ın yanındaki ise kalıcıdır" yani kalbinizle kıldığınız namazın sesi ve görüntüsü kalıcıdır, sizden ayrılmaz. Günde bir namaz kılarsınız; ya gün başlarken, sabahleyin, ya gün bitiminde, gurup vakti..En güzeli ise; Ne zaman ve nerde olursanız olun, hatta tuvalette, yemek yerken ve hanımlarınızla birlikte olurken bile, bunları yapmanızdır. Bilinçlendirme toplantısına katılan zatın söyledikleri bunlar... Allah herkesi sevdiği ve razı olduğu şeye muvaffak kılsın!
Cevap 8, 9- Bizimle, bahsettiğin
inkarcılar arasındaki fark
(Bölümün numarası 1; Page No. 92) büyüktür. Müslümanlar, Allah'a
yüce kitabı Kur'anın
ve Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ki - Allah onu cinlere, insanlara, araplara, acemlere, erkeklere ve kadınlara göndermiş, onu Peygamberlerin sonuncusu yapmış, ins ü cinne ona uyup getirdiklerine sımsıkı tutunmayı
vacip kılmıştır - getirdiği gibi ibadet eder. İnançsızlar ise, akıl ve arzularına uyarlar ki, akıl ve arzular kişiyi Allah'ın azabından kurtarmaz, onun rızasını kazandıracak söz ve amellere iletmez. Allah teala buyurur ki :
Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir!
Bütün dinlerin kaynağının bir olduğu iddiasına gelince; bu yanlıştır. Bilakis, Allahın bütün peygamberleriyle gönderdiği İslam, hak dindir, kaynağı Allah (c.c.) dur ki, insanları ve cinleri onun (islam) için yaratmış, kitapları - ki en büyüğü Kur'an-ı Kerimdir - onunla indirmiş, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemle mühürlediği elçilerini onunla göndermiştir. Sair dinlere gelince; bunların kaynağı insanların görüş ve akıllarıdır ki hatadan masun olmaları söz konusu olmaz ve Peygamberlerin getirmiş olduğu şer'i şerife uyanlar hariç sahih ve muteber de değillerdir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin gönderilmesinden sonra ise; getirmiş olduğu şer'i şerife uyanlar müstesna, ne insanların görüş ve akılları ne de Kur'an-ı Kerimden önceki kitaplarda geçen hükümler kabul edilir. Allah teala buyurdu ki :
(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Yine buyurdu :
İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.
(Bölümün numarası 1; Page No. 93) Nebisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şanı hakkında Cenab-ı Allah buyurur ki :
Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.
Yine :
Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.(156)Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Sonra da şöyle buyurdu :
De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.
Bu anlamda ayetler pek çoktur.
Buhari ve Müslim
rivayet ediyor :
her peygamber, kendi cemaatine peygamber olarak gönderilmiştir. Ben bütün insanlığa gönderildim.
Müslimin Sahihinde ise
(Bölümün numarası 1; Page No. 94) şöyle geçer :
Muhammed'in Nefsini kudret eliyle tutan zata ( Allah’a ) yemin ederim ki, bu ümmetten her kim yahudi olsun hiristiyan olsun beni işitir, sonra da bana gönderilenlere iman etmeden ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır.
Bu anlamda hadisler çoktur. Bize düşen,
bu inançsızlara nasihat etmek,
onları hakka davet etmek, küfürlerinin sonuçlarından onları uyarmak, Allah Rasulüne iman edip, getirdiklerine uymazlarsa varacakları yerin ateş olduğunu onlara bildirmektir. Sizin için de Allah'tan büyük ecirler ve güzel akıbet diliyoruz.Aklın gereklerinden başkasını kabul etmeyenlere gelince; onlara anlayacakları dille konuşmak gerekir, aklın hatasız olmadığını, insanların akıllarının farklı farklı olduğunu, akla güvenilemeyeceği için Allahın şeriat gönderdiğini, ancak Allah'ın kitabının delalet ettiği şeylere güvenilebileceğini, çünkü gerçek anlamda hakkın bu olduğunu, Allah tealadan daha doğru sözlü kimsenin bulunmadığını, kullarının hallerini en iyi bilenin Allah (c.c.) olduğunu...bütün bunları bir bir anlatmak gerekir. Sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden bize sahih olarak ulaşan şeylere inanıp itimad etmek gerektiğini de anlatmak lazımdır. Çünkü o, keyif ve arzusuna göre konuşmaz, söyledikleri vahiyden başka bir şey değildir. Allah'ın kitabına, batılın ne önden ne arkadan yaklaşabileceğini, Rasul sallallahu aleyhi ve sellemin Allah'tan bize tebliğ ettiği şeylerde hata yapmayacağını, bu sebeple de Cenab-ı Hakkın, ihtilafa düştüğümüz konularda, Hz. Peygamberin hükmüne, getirmiş olduğu kitaba ve sünnet-i seniyyesine müracaat etmeyi bize emrettiğini anlatmak gerekir. Allah teala buyuruyor ki :
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur.
(Bölümün numarası 1; Page No. 95) Yine buyuruyor :
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin)bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
Ne Allah teala ne de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, akla ve onun hükmüne müracaat etmeyi emretmiştir, çünkü akıl, bu problem ve ihtilafları çözmekten acizdir. Allah tealadan hepimizi, razı olduğu şeylerde muvaffak kılmasını, dininde derin bir anlayış, sebat ve ona aykırı şeyleri terk konusunda yardım etmesini diliyoruz. Başarı Allah'tandır!Efendimiz Muhammed'e (s.a.v.),âilesine ve sahabesine salât ve selam olsun.