( 2871) no'lu fetva:
Soru 1: Peygambere, evliyaya yahut
Ali b. Ebî Talib'e
(r.a.) yapılan duanın işitildiğine ve müstecap olduğuna inanan kimsenin arkasında namaz kılmanın hükmü nedir?.
Zira Pakistan'da bir insan ya da bir şey kaybolduğu zaman
menfaat temin etmek ve zararı defetmek için, Peygamber'e,
Hz. Ali'ye
veya
Abdülkadir Geylani'ye
dua edip onlardan istiyorlar. (Bölümün numarası 1; Page No. 120) Soru 3: Peygamberin, evliyanın ve şeyhlerin yaşadığına inanan yahut şeyhlerin ruhlarının her yerde hazır olduğuna inanan kimsenin hükmü nedir?. Ayrıca Peygamber'in bir nur olduğuna inanan ve onun beşer olduğunu kabul etmeyen kimsenin hükmü nedir?.
Cevap: Birinci olarak: Dua, ibadetlerden bir ibadettir. İbadetler, sadece ona mahsus olan Allah'ın (c.c.) haklarındandır. Onu başkasına sarf etmek ona ortak koşmaktır. Kitap, sünnet ve icma, Allah'tan başkasına dua etmenin haramlılığına delalet etmektedir. Buna Kur'ân'dan deliller ise, Allah Te'âlâ'nın şu ayetidir:
Allah'ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde mutlaka sen zalimlerden olursun.
Bu ayet ve benzeri ayetlerde, Allah'tan başkasına duanın küfür, şirk ve dalalet olduğu açıklanmıştır.Sünnetten deliller ise: "Sünen" de Numan
bin Beşir'den rivayet edildiğine göre,
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Dua ibadetin ta kendisidir." Sonra şu ayeti okudu:
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim.
Yine
Tabarani
onun senediyle şöyle rivayet
etmiştir:
Peygamber zamanında müminlere eziyet eden bir münafık vardı. Bunun üzerine bazıları: "Kalkın bu münafık hakkında Rasûlüllah’tan yardım talebinde bulunalım" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Benden yardım isteğinde bulunulmaz; ancak Allah’tan yardım talebinde bulunulur" buyurdu.
(Bölümün numarası 1; Page No. 121) Peygamber'den (s.a.v.) ve onun dışında bir başkasından yardım talebinde bulunulmayacağına bu hadiste delil vardır. Hayatında gücü yetse de, Peygamber (s.a.v.) kendisi hakkında bu lafzın kullanılmasını hoş karşılamamıştır. Tevhidin saygınlığını korumak için, şirke giden yolları kapatmak için, Rabbine karşı edep ve tevazusundan dolayı ve söz ve fiillerde şirk sebeplerinden ümmeti sakındırmak için... Peygamber'in (s.a.v.) hayatında gücü yeten şeyde böyle davranırsa, vefatından sonra ondan nasıl yardım istenir ve ancak Allah'ın gücünün yettiği, onun gücünün yetmediği işler ondan istenir. Peygamber (s.a.v.) hakkında böyle olursa, başkaları hakkında nasıl olur?. İcmaya gelince, ümmet, duanın sadece Allah'a has olduğunda ve onu başkasına yöneltmenin şirk olduğunda icma etmişlerdir.İkinci olarak: Sesleri duyma, hayatta olanların özelliklerindendir. İnsan öldüğü zaman işitme duyusu gider ve dünyadakilerin seslerini idrak edemez ve sözlerini işitemez. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!
Allah Te'âlâ, Peygamber'ine (s.a.v.), onları ölülere benzetmek suretiyle, İslama davet ettiklerinin duymayacaklarını vurgulamaktadır. Benzetme yönüyle muttasıf olmada, kendisine benzetilende asıl olan, benzeyenden daha kuvvetli olmasıdır. Öyleyse ölüler, Peygamber'in (s.a.v.) davetine kulak tıkayan ve onu görmeyen ve "kalplerimizde kapalılık vardır" diyen inkarcılardan, duymamada daha ileri ve cevap vermemede daha öndedirler. Bu konuda Allah Te'âlâ şöyle buyuruyor:
Eğer onları (putları) çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberi olan (Allah) gibi hiç kimse haber veremez.
(Bölümün numarası 1; Page No. 122) Bedir günü kuyuya doldurulan kafirlerin
ölülerinin, Allah Rasûlü'nün onlara nidasını
duymasına
gelince
ki, Allah Rasûlü onlara şöyle demişti:
Siz Rabbinizin size vaad etmiş olduğu azâbı gerçekleşmiş buldunuz mu? Biz Rabbimizin bize vaadini gerçek olarak bulduk.
Yine ashabına şöyle demişti:
Sözlerimi siz onlardan daha iyi işitici değilsiniz!
Bunu, kuyu ehline nidasını hoş karşılamadıkları zaman
söylemişti.
Bu, sadece Allah'ın ona has kıldığı hususiyetlerdendir ki, genel kuraldan delille istisna edilmiştir.Üçüncü olarak: Kur'ân-ı Kerim, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) ölü olduğuna işaret ediyor. Bunun delili Allah Te'âlâ'nın şu ayetidir:
Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Her canlı ölümü tadacaktır.
Allah Rasûlü (s.a.v.) de bu genel kurala dahildir. Sahabe (r.a.) ve onlardan sonra gelen ilim ehli onun öldüğünde icma etmişler ve ümmet de onun üzerinde icma etmişlerdir. Bu, Rasûlüllah'tan (s.a.v.) müntefi olmuşsa, diğer evliya ve şeyhlerden müntefi olması daha evladır. Gaybi işlerde asıl olan, onun Allah'ın ilmine mahsus olmasıdır. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur: (Bölümün numarası 1; Page No. 123)
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Fakat Allah Te'âlâ, Peygamberlerinden istediğine, gayptan bazı şeyleri bildirebilir. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;(26)Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,
Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Ümmü Alâ'dan rivayet edilen uzun bir hadiste O
şöyle
demiştir:
Osman b. Maz'un vefat edince onu elbiseleriyle kefenledik. Rasûlüllah (s.a.v.) yanımıza girdi, ben dedim ki: Ey Ebu Sâib, Allah seni rahmetine kavuşturdu. Allah´ın sana ikramda bulunduğuna ben şehadet ederim." Peygamber (s.a.v.): "Allah'ın ona ikramda bulunduğunu sen nereden biliyorsun?" dedi. Ben dedim ki: "Bilmiyorum, babam, annem sana feda olsun. Allah'ın Rasûlü (s.a.v.): "Ona Rabbinden ölüm gelmiş, şimdi o ölmüş bulunuyor. Muhakkak ki ben, onun hakkında ancak hayır dilerim. Vallahi ben, Allah'ın Rasûlü olduğum halde, bana ne yapılacağını bilmem" buyurdu. Dedim ki: "Vallahi bundan sonra
hiç kimseyi
tezkiye etmeyeceğim."
Hadisi
Ahmed rivayet etmiştir.
Ayrıca
Buhari
"Sahih"inde Cenazeler bölümünde zikretmiştir. Ondan gelen bir rivayet şöyledir:
Ben bir peygamber olmama rağmen onunla ne yapılacağını bilemiyorum
Bir çok hadiste, Allah Te'âlâ'nın Peygamber'e (s.a.v.) bazı sahabelerinin akibetlerini bildirdiği ve onları Cennetle müjdelediği rivayet edilmiştir. (Bölümün numarası 1; Page No. 124) Sahih-i Müslim'de
Ömer b. Hattab'tan (r.a.)
rivayet edilen bir hadis
şöyledir:
Cebrail (a.s.) Peygamber'e (s.a.v) kiyameti sordu, o da dedi ki: "Bu konuda kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir."
Sonra kıyametin alâmetlerini haber verdi ki, diğer muğayyebatın dışında sadece Allah'ın bildirdiği gaybı bildiğine delildir ve onu ihtiyaç anında haber verir. Allah Te'âlâ'nın, Fetih suresinde onun bağışlandığını Peygamber'ine (s.a.v.) haber verdiği gibi. Rivayet edilen sahih bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Peygamber cennettedir,
Ebu Bekir
cennettedir,
Ömer
cennettedir,
Osman
cennettedir,
Ali
cennettedir,
Talha
cennettedir,
Zübeyr
cennettedir,
Abdurrahman b. Avf
cennettedir,
S'ad b. Malik (Ebu Vakkas'ın oğlu)
cennettedir,
Sa'id b. Zeyd
cennettedir,
ve Ebu Ubeyde b. Cerrah
cennettedir,
(r.a.) Bunların hepsi, Allah'ın Peygamber'ine muttali kıldığı gayb ilmindendir. (Bölümün numarası 1; Page No. 125) Dördüncü olarak: Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Allah'ın nurundan bir nur olarak tavsif edilmesine gelince, eğer bununla Allah'ın nurundan zati bir nur olduğu ise, bu onun beşer olduğuna delalet eden Kur'ân'a muhaliftir. Eğer bununla, yaratıklardan dilediğinin hidayetine sebep olan getirdiği vahiy itibariyle onun bir nur olduğu murat edilmişse, bu sahihtir. Bu konuda bizim tarafımızdan şöyle bir fetva yayınlanmıştır: Hz. Peygamber (s.a.v.) için bir nur vardır, bu, Allah'ın kullarından dilediğinin anlayışlarını doğru yola ilettiği risalet ve hidayet nurudur. Risalet ve hidayet nurunun Allah'tan olduğunda hiç şüphe yoktur. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.(51)İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.(52)(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner.
Bu nur, bazı mülhidlerin iddia ettikleri gibi, evliyanın sonuncusundan müktesep değildir. Onun (s.a.v.) cismine gelince, o kan, et ve kemikten... ibarettir. Bir baba ve anneden yaratılmış ve doğumundan önce onun bir yaratılışı yoktur. Allah'ın ilk yarattığı şeyin, Peygamber Hz. Muhammed'in nuru olduğu, yahut Allahın, yüzünün nurundan bir avuç aldığı, -bu avuç Muhammed (s.a.v.) dir- ona bakıp ondan damlalar aktığı ve her bir damladan bir peygamber yarattığı, yahut bütün mahlukatı onun (s.a.v.) nurundan yarattığı ile ilgili rivayete gelince, bu ve benzerleri, Peygamber'den (s.a.v.) rivayet edilen sahih bir şey değildir. ( İbn Kayyim, Mecmûu'l-Fetava, onsekizinci cüz, s: 366, ve sonrası.) (Bölümün numarası 1; Page No. 126) Beşinci olarak: Peygamber (s.a.v.) bizim gibi bir beşer olmadığı sözüne gelince, bunun hem doğru hem yanlış olma ihtimali vardır. Bu konuda da tarafımızdan şöyle bir fetva yayınlanmıştır: Bu söz, mücmeldir, doğru ya da yanlış olma ihtimali vardır. Bununla, Peygamber'in (s.a.v.) beşer olduğunun ısbatı ve her yönüyle beşere benzemediği, bilakis yer, içer, sağlıklı olur, hastalanır, hatırlar, unutur, yaşar, ölür, kadınlarla evlenir ve benzeri cinslerinin özelliklerini taşıdığı, bunun yanısıra Allah'ın sadece ona bahşettiği vahyetmesi ve insanlara, müjdeleyici, korkutucu ve Onun izniyle Allah'a bir davetçi ve aydınlatan bir lamba olarak göndermesi kasdediliyorsa, bu doğdudur. Bu, vakıanın şahitlik ettiği ve Kur'ân'nın haber verdiği şeydir. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur.
De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.
Allah ona, kendisinin onlar gibi bir beşer olduğunu, ancak risalet yükünü taşımak için onu seçtiğini ve tevhid ve hidayet diniyle kendisine vahyedildiğini, ümmetine haber vermesini emretmiştir. Allah Te'âlâ, peygamberler ve ümmetleri arasında geçen şeyi beyan sadedinde şöyle buyurmuştur:
Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Halbuki O, sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor. Onlar dediler ki: Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse bize, apaçık bir delil getirin!(10)Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar."
(Bölümün numarası 1; Page No. 127) Peygamberler, bizim gibi beşer olduklarını fakat Allah'ın onlara peygamberlik lutfettiğini ikrar etmişlerdir. Allah Te'âlâ, kullarından dilediğine dilediğini lutfeder ve insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için onlardan dilediğini seçer. Bunun benzeri Kur'ân'da çoktur.Eğer bununla, Peygamber'in aslen beşer olmadığı yahut beşer olduğu ancak cinsinin özelliklerinde beşere benzemediği kasdediliyorsa, bu, vakıanın yalanladığı bir batıldır ve açık bir küfürdür. Zira bu, onların beşer olduğuna ve Allah'ın özellikle onlara verdiği vahiy, peygamberlik, risalet ve mucizeler hariç, beşere benzedikleri ile ilgili Kur'â'ın açıkladığı şeyle çelişmektedir.Her halükarda, bu sözü menfi ve müsbet olarak söylemek sahih olmaz. Karışık ve mücmel olduğu için tafsilat ve açıklamaya ihtiyaç vardır. Bundan dolayı Kur'ân, doğrudan müsbet olarak kullanmadı, ancak geçen ayetlerde olduğu gibi, peygamberlerine has kıldığı şeyi beyan ederek zikretmiştir. Allah Te'âlâ'nın şu ayetlerde buyurduğu gibi:
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana İlâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!(6)Onlar zekâtı vermezler; ahireti inkar edenler de onlardır.
(Bölümün numarası 1; Page No. 128) Peygamberlere noksanlık isnat etmek ve onların peygamberliğini inkara yönelmek suretiyle beşere benzetilmelerinden korkulduğu gibi, peygamberler hakkında aşırı gitme ve onlarda olmayan bilakis Allah Te'âlâ'ın işlerinden olan şeyleri söylemeye varıncaya kadar haddi aşmak suretiyle, benzetmede menfilikten de korkulur. Müslümanın yapması gereken, hakkı batıldan ve hidayeti dalaletten ayırt etmek için geniş olarak araştırma ve açıklamada bulunmaktır.Başarı Allah'tandır! Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.