(20966) Numaralı fetva:
Soru : Aklı naklin önüne geçiren kelamcıların yöntemi hakkındaki görüşünüz nedir?
Cevap : Aklın görevi kitap ve sünnet'te yer alan şerî hükümleri anlamak ve onlara teslim olmaktır. Ancak bu şekilde müslüman kalınabilir. Kitap ve sünnet'e uymayı zorunlu kılan, bunlarla çatışan bir görüş ya da öneriyi Allah ve Resûlü'nün önüne geçirmekten sakındıran pek çok nas varit olmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Rabbinizden size indirilene (Kur'ân'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.
Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
(Bölümün numarası 1; Page No. 27) Bunlar gibi daha pek çok âyet-i kerime bir yandan yüce Allah tarafından indirilen vahye tabi olmayı emrederken, diğer yandan heva ve heveslere, doğru yoldan sapmış akılların öngördüğü fikirlere uymaktan sakındırmıştır. İnsan ne kadar güçlü idrake ve derin tefkire sahip olursa olsun yine de aklına aldanması, aklını asıl kılıp kitap ve sünnet'i fer' yapması; bunlardan akla uygun olnanını kabul edip din edinmesi, aykırı düşenini de inkar ya da tevil etmesi caiz değildir. Zira bu ilahi şeriatı itham edip esaslarını iptal etmek, temelleri yıkmak anlamına gelir. Kaldı ki akıllar farklı farklı, tabiatlar muhtelif, düşünceler çelişkilidirler. İnsanlar hemen hemen hiçbir konuda görüş birliğine varamazlar. Belki sadece tecrübî ve zarûrî bilgilerde ortak düşünce üretebilirler. Durum böyleyken hangi akıl, asıl kılınıp ihtilaf durumunda kendisine başvurulacak ve şerî nasların yorumunda hakem kabul edilecektir? İbn Teymiye (rah.a.) ne güzel söylemiştir: "Bil ki ne sarih akıl ne de sahih nakil kesinlikle selefin yolundan ayrılmayı gerektirir... Hem sonra herhangi bir konuda kitap ve sünnet'e, selefin yoluna muhalif davrananlar tam bir zihin karışıklığı yaşamaktadırlar. Şöyle ki, rüyetullahı (Allah'ın ahirette görülmesi) inkar edenler bunu aklın imkansız gördüğünü ve nasları tevil etme zorunluluğu duyduklarını savunurlar. Allah'ın ilim ve kudret sıfatlarına sahip olmasını, yine kelamının gayrı mahluk (yaratılmamış) olmasını imkansız görenler de "Bunu akıl imkansız görmektedir." derler ve ilgili nasları tevile mecbur kalırlar. Dahası, hakiki bedensel dirilmeyi, cennette hakiki yeme ve içmeyi inkar edenler bile bunu aklın imkansız gördüğünü ve nasları tevil etmek zorunda kaldıklarını ileri sürerler.
(Bölümün numarası 1; Page No. 28) Bunların savundukları görüşlerin yanlışlığını göstermesi bakımından delil olarak şunu bilmen yeterlidir: Böyle düşünenlerin hiç biri aklın imkansız kıldıklarına dair sabit bir kurala sahip değildir. Hatta kimisi, bir başkasının iddiasına göre aklın imkansız gördüğü bir şeyi aklın mümkün ve zorunlu gördüğünü dahi ileri sürer.!! Hey Allahım, kitap ve sünnet hangi akılla ölçülüp tartılıyor! Allah, İmam Malik b. Enes'den razı olsun. O der ki: Daha güçlü cedelci (poleçikçi) biriyle her karşılaştığımızda, böylelerinin polemikleri yüzünden Cebrail'in Muhammed'e (s.a.v.) getirdiğini terk mi edeceğiz?!
Başarı Allah'tandır! Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.