(Bölümün numarası 3; Page No. 439)
Kabir azabı.
(Bölümün numarası 3; Page No. 440) (1979) no'lu fetva:
Soru: Ben islam âlimlerinden işittim ki, ölü kabirde dirilir, sorgu meleklerine cevap verir ve dünyada küfrü ortaya çıkmış ve islamda istikamet üzere olmamışsa azap görür. Ben islam'ın kurallarını bilen birisi olarak, kabir sahibinin sorgulanmasına ve azap görmesine dair Kur'ân-ı kerim'de açık bir delil bulamadım. Allah Te'âlâ şöyle buyuruyor:
“Ey huzur içinde olan nefis!”(27) Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.(28) (Seçkin) kullarım arasına katıl.(29) ve cennetime gir!
Benim kıt anlayışıma göre, nefis cesedden ayrıldıktan sonra Rabb'ine döner. Ben nefsin cesediyle birlikte kabirde nimet içerisinde olacağını anlamadım. Yine Allah Te'âlâ şöyle buyuruyor:
Onlar: "Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin." derler.
ve benzeri... Bu ayetten, iki kere öldürmenin nutfe anında ve ruhun cesetten çıkması anında olacağını anlıyorum. İki defa diriltmenin de anne karnında dirilmeyi ve kıyametteki dirilmeyi anlıyorum. Ayetten kabir sualine ve azabına işaret eden bir şey anlamıyorum. Allah Te'âlâ şöyle buyuruyor:
(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? derler.
(Bölümün numarası 3; Page No. 441) ve benzeri... Bu, kafirlerin uyuduğuna işaret ediyor. Kabirde uyku orada azap çekmeye münafidir. Sonuç olarak, dini cevaplarınızda her zaman olduğu gibi, zat-ı alinizden susuzluğumu giderecek doyurucu bir cevap rica ediyorum.
Cevap: Öncelikle: Şeri hükümlerin delilleri Kur'ân'dan olduğu gibi, Resûlüllah'tan kavli, fiili ve takriri olarak rivayet edilen sahih sünnetten de olabilir. Zira Allah Te'âlâ, bize gelen kitap ve sünnetin naslarını almamızı emrediyor. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.
Peygamber (s.a.v.) de kendi arzusuna göre konuşmaz, ancak Allah'tan bir vahiyle bize emreder. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
o, arzusuna göre de konuşmaz.(3) O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.(4) Çünkü onu güçlü kuvvetli (Cebrail) öğretti.
Ayetleri oku. Çünkü genel olarak getirdiği şeylerde Peygamber'e (s.a.v.) tabi olma, Allah'a iman ve onu muhabbete delildir. Ona tabi olana Allah'ın muhabbeti ve mağfireti terettüp eder. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Allah Te'âlâ, ona (s.a.v.) itaatı emretmiş ve ona itaatın Allah'a itaat olduğuna hükmetmiştir. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.
Yine şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin)bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
(Bölümün numarası 3; Page No. 442) ve şöyle buyurmuştur:
Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!
Resûl'e (s.a.v.) itaatı, ona tabi olmayı, ondan rivayet edilen şeyi almayı ve onunla amel etmeyi emreden başka Kur'ân ayetleri vardır. Ondan (s.a.v.) sabit olan sünnet delil sayılır. Akide ve amel yönünden hükümler onunla sabit olur. Aynı şekilde Kur'ân, Arapçanın kuralları gereğince ve Arapların dillerini anlamada takip ettikleri yola göre, sarih ve istinbat olarak üzerine hükümlerin bina edildiği bir delildir. İkinci olarak: Kafirlerin kabirlerinde azap görmesi aklen mümkündür. Bunun olduğuna Kur'ân işaret etmiştir. Bu konuda Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.(45) Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun, (denilecek)!
Bu da, kabirde ateşle azap olduğunu isbatta açık bir beyandır. Çünkü kıyamet gününde sabah ve akşam yoktur. Ayetin sonunda şöyle buyurmuştur:
Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun, (denilecek)!
Bu, kıyamet kopmadan önce daha hafif bir azap olduğuna delalet ediyor. Bu onların ateşe arzolunmalarıdır. Bu da ancak kabir azabıdır.
Firavun,
ailesi ve onların dışındaki kafirler, Allah'ın hükmünde ve ceza vermedeki adaletinde eşittirler. Yine bu konuda Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.(45) O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.(46) Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.
(Bölümün numarası 3; Page No. 443) Bu, kıyamet kopmadan önce kafirlerin daha hafif bir azap çekeceklerine delalet etmektedir. Bu, dünyada Allah'ın kendilerine vereceği sıkıntıya ve en büyük azap için diriltilmeden önce kabirlerinde Allah'ın vereceği azaba da şamildir. Sahih hadislerde Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
O namazında kabir azabından (Allah'a) sığınır ve bunu sahabesine emrederdi.
Şöyle buyurmuştur:
Resûlullah güneş tutulması namazını kılıp insanlara hitap ettikten sonra, onlara kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretti.
O, Baki' kabristanında ashabından birinin cenazesi defnedilirken üç sefer kabir azabından Allah'a sığınmıştır. Kabir azabı olmasaydı ondan Allah'a sığınmaz ve ashabına da emretmezdi. Peygamber (s.a.v.) Allah'ın şu ayetini:
Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.
(Bölümün numarası 3; Page No. 444) şu şekilde açıklamıştır: Bu, kabrinde her ikisinin de sorgulanması anında mümini sapa sağlam tutacağını, kafirin de yardımcısız kalacağını gösterir. Mü'min cevap vermeye muvaffak olur ve kabrinde nimetlenir. Kafir ise, yalnız kalır, cevap vermede tereddüt eder ve kabrinde azap olunur. Bu konu, az sonra Bera b. Azib'ten rivayet edilen hadiste gelecektir. Yine kabir azabına delillerden birisi de Buhari ve Müslim'de İbn-i Abbas'tan (r.a.) rivayet
edilen
şu hadistir:
Peygambe (s.a.v.) iki kabre uğradı ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki o ikisi azap çekiyorlar. Çektikleri azap da büyük bir şeyden değildir. Onlardan birisi, idrar sıçrantısına karşı korunmazdı. Diğeri ise (insanlar arasında) laf getirip-götürürdü." Peygamber (s.a.v.) yaş bir dal istedi ve onu ortasından ikiye ayırdı ve her bir parçasını bir kabrin üzerine dikti ve şöyle buyurdu: "Bu iki dal yaş kaldıkça o ikisinden azabın hafifletilmesini ümit ederim"
İnancı ve amelinin durumuna göre ölünün kabirde sorgulanması, orada nimet içinde olması yahut azap görmesi konusunda Resûlüllah'tan (s.a.v.) rivayet edilen haberler, bu konuda şüpheye yer bırakmayacak kadar tevatür derecesine ulaşmıştır. Bunun sabit olduğunda sahabeden (r.a.) bir ihtilaf bilinmemektedir. Bundan dolayı, Ehlü's-Sünne ve'l-Cemaa bunun sabit olduğunu söylemişlerdir. Bu kondu rivayet edilen hadislerden birisi de,
Ahmed'in
Müsned'inde,
Ebu
Davud'un
Sünen'inde
ve Hakim
ve Ebu Avane el-İsferayini'nin
Sahih'lerinde
Bera b.
Âzib'ten
(r.a.) rivayet ettikleri hadistir ki, O şöyle demiştir:
(Bölümün numarası 3; Page No. 445) (Bölümün numarası 3; Page No. 446) Bir adamın cenazesini defnetmek için Baki'u'l-Garkad Mezarlığında idik. Resûlüllah (s.a.v.) yanımıza geldi ve oturdu. O oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elindeki çubukla yeri eşeliyordu. Üç defa: Kabir azabından Allah'a sığınırım, buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: Mü'min kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman ona gökten yüzleri sanki güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Sonra ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: Ey güzel ruh, çık ve Rabb'inin mağfiretine ve rızasına gel. Bunun üzerine o ruh, tulumun ağzından damlayan bir damla gibi çıkar ve ölüm meleği onu alır. Ölüm meleği, mü'min kulun ruhunu aldığında, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve bu kefene koyarlar. O ruhtan, yeryüzünde bulunan en güzel misk kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: Bu güzel ruh nedir? derler. Dünyadaki en güzel isimlerini söyleyerek: Falan oğlu falandır, derler. Dünya semasına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Melekler onun için kapının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır. Bunun üzerine Allah'ın bulunduğu semaya ulaşıncaya kadar her semada bulunan Allah'a yakın melekler o ruha eşlik ederler. Nihâyet Allah (a.c.) şöyle buyurur: Kulumun amel defterini, İlliyyîn'e yazın ve ruhunu yeryüzüne geri gönderin. Çünkü ben, onları ondan yarattım ve yine ona döndüreceğim. Bir defa daha onları topraktan çıkaracağım. Bunun üzerine mü'min kulun ruhu bedenine iâde edilir. Ardından iki melek yanına gelip onu oturturlar ve: Rabb'in kimdir? derler. Mü'min kul: Rabbim Allah'tır, der. Onlar: Dinin nedir? derler. Mü'min kul: Dinim İslâm'dır, der. Onlar: Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler. Mü'min kul: O Allah'ın elçisidir, der. Onlar: Sana bunları bildiren nedir? derler. Mü'min kul: Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim, der. Bunun üzerine semâdan bir ses gelir: Kulum doğru söyledi. Cennet'ten bir yer döşeyin, ve ona cennetten bir kapı açın, der. Bunun üzerine ona cennetin esintisinden ve güzel kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir. Sonra ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokular içerisinde olan birisi gelir ve seni mutlu edecek şeyle sevin. Bugün sana va'd olunan gündür, der. Bunun üzerine o: Sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir, der. O: Ben, senin salih amelinim der. Bunu işitince, Ya Rabbi, Kıyameti çabuk kopar ki, aileme ve malıma kavuşayım, der. Kafir kul, dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olduğu zaman, yanlarında kaba ve sert elbise olan siyah yüzlü melekler gelir ve onun görebileceği bir yerde otururlar. Sonra ölüm meleği onun yanına gelip başucunda oturur ve ona: Ey çirkin ruh, haydi çık, Allah'ın öfkesine ve gazabına gel, der. Bunun üzerine ruhu bedenine dağılır ve ıslak yüne dolaşan pıtrağın yünden çekilip çıkarıldığı gibi, ölüm meleği onun ruhunu bedeninden çekip alır. Ölüm meleği ruhunu alınca da, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve kaba ve sert elbisenin içine koyarlar. Ondan yeryüzünde bulunan en pis leş kokusu gibi bir koku çıkar. Onu semaya yükseltirler. Her semada bulunan meleklerin yanından geçerken onlar: Bu pis ruh kimindir? derler. Melekler, dünyadaki en kötü ismini söyleyerek: Falan oğlu falandır, derler. Dünya semasına gelince, onun için semanın kapılarının açılmasını isterler, fakat ona kapılar açılmaz. Sonra Resûlüllah (s.a.v.) şu âyeti okudu:
işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir!
(Bölümün numarası 3; Page No. 447) Allah (a.c.) şöyle buyurur: Onun amel defterini en aşağı tabakadaki Siccîn'e yazın". Sonra onun ruhu, fırlatılıp atılır. Sonra şu ayeti okudu:
Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.
Ardından ruhu bedenine iade olunur ve iki melek ona gelip yanına otururlar ve: Rabb'in kimdir? derler. Kafir kul: Hah…Hah… Bilmiyorum, der. Onlar: Dinin nedir? derler. Kafir kul: Hah…Hah… Bilmiyorum, der. Onlar: Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler. Kafir kul: Hah... Hah… Bilmiyorum, der. Bunun üzerine semadan bir ses: Yalan söyledi, ona cehennemdeki yerini hazırlayın ve ona cehennemden bir kapı açın, der. Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak rüzgârından gelir ve kaburgaları birbirine geçecek şekilde kabri ona daraltılır. Çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis kokulu bir adam ona gelir ve şöyle der: Seni üzecek şeye sevin. Bugün, va'd olunduğun gündür. Kafir ruh ona: Sen kimsin? Çirkin yüzün kötülük getirdi, der. O da: Ben senin çirkin amelinim, der. Bunun üzerine: Rabbim, Kıyameti koparma, der.
Hadis burda bitti.
(Bölümün numarası 3; Page No. 448) Üçüncü olarak: Kabirlerinde ölülere meleklerin soru sorması ve ölülerin onlara cevap vermesi yahut uygun bir ceza ile azap görmeleri aklen muhal değildir. Ancak Allah Te'âlâ'nın yüce kudreti ve ilginç kevni kanunlarına göre, mü'minlerin kabirlerinde nimet görmesi ve kafirlerin azap görmesi uzak bir şey değildir. Kim kainata dikkatlice göz atarsa, Allah'ın umumi meşietini ve uygulamasını, kudretinin şumulünü ve mükemmelliğini, yaratmasındaki sağlamlığı ve idaresindeki dikkatini ve dilediği şeyi meydana getirmesini açıkça görecektir. Kabirdekilerin sorgulanmaları, nimetlenmeleri yahut azap görmeleri konusunda gelen sahih nasları kabul etmesi kendisine daha kolay olacaktır. Bu konuda, Allah Te'âlâ'nın, defnedildikten sonra ölene ruhunu iade edeceği ve dünya hayatı ile kıyamet gününde Allah onu dirilttikten sonraki hayatı arasında berzah hayatı yaşayacağı rivayet edilmiştir. İki hayat arasındaki bu ara hayat, soruyu işitmesini ve muvaffak olduğu zaman cevap vermesini mümkün kılar ve ona nimeti yahut azabı hissettirir. Bu konuda hadisler geçmiştir. İdaresinde ve yaratmasında Allah'ın öyle işleri vardır ki, noksanlığından dolayı akıllar onu ihata edemez ve onu anlayamaz. Bilakis kendi imkanına göre hükmeder. Eğer sebepleri anlamada hayrete düşer ve künhüne ve hakikatine vakıf olmaktan ve hikmetini ve gayesini anlamaktan aciz kalırsa, insana düşen şey, bir şeyden aciz kaldığı ve durumunu bilemediği zaman kendi nefsini kusurlu bulup itham etmek ve ilminde, hikmetinde ve kudretinde Rabb'ini itham etmemektir. Ayetlerden sorulana gelince bu, kabirde ölüye soru sorulmasına, nimet görmesine yahut azap görmesine ters değildir. Allah Te'âlâ'nın şu ayetine gelince:
“Ey huzur içinde olan nefis!”(27) Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.(28) (Seçkin) kullarım arasına katıl.(29) ve cennetime gir!
(Bölümün numarası 3; Page No. 449) Bu, dünyada ruhun bedenden ayrılması anında değil, kıyamet koptuğu zaman nefse hitaptır. Aynı surede geçen şu ayet buna delildir:
Ama yeryüzü parça parça döküldüğü,... zaman (her şey ortaya çıkacaktır).(21) Rabbinin (emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).(22) O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
Ayetleri oku. şu ayete kadar:
“Ey huzur içinde olan nefis!”
Kabir sorusu, nimeti yahut azabı, ölü defnedildikten sonra ve kıyamet günü diriltilmeden önce olur. Şu ayete gelince:
Onlar: "Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik." derler.
Bu, kıyamet gününde onlar cehennemde iken kafirlerin sözünü, Allah Te'âlâ'nın haber vermesidir. Zira onlar, rahimlerde iken kendilerine ruh üflenmeden önce ölü idiler, sonra dünyada ecellerinin son bulmasına kadar kendilerine ruh üflenmek suretiyle Allah'ın takdiriyle diri oldular. Sonra yine Allah'ın takdiriyle ecellerinin bitmesinden, dirilme nefhası olan Sur'a üfleninceye kadar ölü olacaklar. Sonra dirilme ve mahşer günü Allah onları tekrar diriltecektir. Böylece onlara ölüm iki sefer, hayatta iki sefer vuku bulmuş oldu. Onlar kabirde oldukları halde onların ölü olması, sorulmalarına ve cevap vermelerine, nimetlenmelerine yahut azap görmelerine mani değildir. Çünkü Allah, ruhlarını onlara bir çeşit iade ediyor ki, soruları işitebiliyor ve cevap verebiliyor ve nimeti ve azabı hissedebiliyor. Bera hadisinde tafsilatı ve delili geçtiği
gibi.
(Bölümün numarası 3; Page No. 450) Bu hayat, ayette zikredilen iki hayattan biri değildir. Bilakis bu, hakikatini ancak Allah'ın bildiği özel bir berzah hayatıdır. Şu ayete gelince:
(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? derler.
Buradaki merkadlerinden murat, uyuma değil ölü oldukları halde içinde bulundukları kabirleridir. Onların ölü olması, meleklerin sorusunu duymaya mani değildir. İnançları ve amellerine göre nimeti yahut azabı hissetmelerine de mani değildir. Bu, yukarda
Bera b. Azib
(r.a.) hadisinde geçmiştir. Kabirde ölüye soru sorulması, nimet veya azap görmesi üzerine her yerde nas getirilmesi gerekli değildir. Bilakis getirilen bazı ayetler ve sahih hadisler bu konuda yeterlidir. Başarı Allah'tandır! Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.),
ailesine
ve sahabesine salât ve selam olsun.